30 Mart 2012 Cuma

küskünüm sana..

vakit ayırmadığın ,
mutlu etmek adına çaba sarfetmediğin için
hayat gailesinin uçuşan sayfaları arasında, bir yerde kaybettik galiba    beraberlik heyecanını.


çocuklara darılırken,  listenin başına adımı koyduğun için.  en büyük ve  en suçlu çocuğun gibi görmeye mi başladın ki acep ?

söylediğin her söz,  kulağımda sitemkar yankılar bıraktığı için.
zihnim kayıtsız,yüreğim uzak sana bugünlerde

ne kadar da sarsa kolların ,küskünüm sana
ey sevgili

28 Mart 2012 Çarşamba

huzur deyince ne geliyor aklımıza ?

sakin bir yuva;    kavgasız,gürültüsüz.
meselelerin bağrışarak değil,konuşarak halledildiği,  insanın gün içinde hatırladıkça içini sıcacık eden,hayata karşı sığınağımız
minik ya da geniş bir aile;    her zerremizle kendimizi adadığımız,  gücümüz yettiğince yüzlerinde gülücükler açtırdığımız.
dertleriyle hemhal olduğumuz

sağlıkla alınan bir nefes..

besmele ile hazırlanmış bir sofra;   helalinden kazanılmış iki lokma yemek.
o sofrada edilen tatlı bir sohbet.

nimetlerin şükrü için ailecek kılınan namaz
başka ne olabilir ki  huzur ?

25 Mart 2012 Pazar

YAREBBİM ne yorucuydu günler..
aney hasta,   goncam bel ağrısından yamuk,    minik oğlumda mide ağrıları,   geç gelen ve bizden uzaklaşan kuru kızım..
hiç birine yetişemeyen lakin bol bol üzülen teyyare...




anneme doktor tedavisine başladığımızı anlatmıştım ;   hani şu celalli doktor.   bir kamyon dolusu ilacı aneye ve erkekime dayamıştı.    10 tane felan içiyorlardı günde.    sonra gelsin yan etkiler;    uykusuzluk ,mide bulantısı vs vs           üzüntüyle pek de başedemeyen bünyem,     geceleri de bu minvalde rüyalar görüyor,    bazen de ergenimin başında nöbet tututyordum.    kas gevşeticiler yüzünden,   nerdeyse elleri tutmayan goncama mı,  yoksa iki lokma yiyemeyen oğluma mı ,    uykuları heba olan aneye mi üzüleyim,   şaştım.

annem ; evladı gülünce gülen,    çocuk gibi avutulmak isteyen,  ağzı dualı annem.    hayatı hep koşturmak ve telaştan ibaret olan,   neşeli ve huzurlu anları ne kadar da az yaşamış olan ,iyilik timsali  bir hanımcık.  bu yaşında bile,   yanyana geldiğimizde istisnasız ,    annen senden daha güzelmiş yakıştırmasını duyduğumda alınmadığım tek kişi.    hep vermeye alışık olduğundan ,istemeye alışık olmayan bir kişilik.



genç kızken,hep koşturmacasını hafifletmeye uğraşırdım,  bir gün biter ümüdini  hep taşıdım.   bitmedi,hala da bitmiyor.     gençliğimizde evimiz kalabalıkken,  -herşeyin otomatikleşmediği zamanlardan bahsediyorum-evin işi hiç bitmezdi de,   gene de gezmeyi sıkıştırırdık araya.
hepimiz ev bark sahibi olduk,  ayrıldık,   lakin aney hala koşturnacalarda oldu.    aniden karar verilen,zorunlu kaplıca gezileri,yazlığın inşaatı derken,babamın hastalığı.      vefatının akabinde,şaşkın ve yaralı bir kimsesiz kuş misali,güvensiz birine dönüştü annem.

yeteri kadar ziyaret edemedim,çalıştığım için.    oğulcuklarıysa yakında,    lakin ihmalkar.   her işini kendi gördü,durdu.  yetmezmiş gibi,  miras anlaşmazlıklarıyla yıprandı. tam sular durulmuşken kardeşimin vukuatları başladı, annemde de titremeler.

hakikaten de dünya güzel bir yer değilmiş
ve günden güne de kötüleşiyor sanki

22 Mart 2012 Perşembe

dövme beni doktor amca

pazartesi günkü doktor maceramızın ortasında,    nerdeyse ağzımdan çıkıverecek bir söz oldu bu, goncamla bizi azarlayan doktora karşı.
malum ,   goncamın midesi,tiroidim derken ,sık gideriz doktora.    bu sefer goncamın rutin bacak ağrılarına bel ağrısı da eklenince,    aneyin el titremeleri artınca, şişlideki yaşlı bir doktora gider bulduk kendimizi.
iyi ki de gitmişiz, neler bulmadı ki ?    sol bacakta güçsüzlük belde fıtık ( bunu cem yılmazın söylediği şekilde telaffuz ettiğimi düşünün),   dizlerde menüsküs,ileri derecede üre bulundu.    aynı tahlillere bakan ve bize birşey yok diyen, cerrahpaşa profesörünü buradan selamlıyorum , güzel (!) dileklerimi sunuyorum kendisine ..


aneye gelince, yıllar süren üzüntü ve babamın hastalığı süresince,  içe atılan gözyaşları yüksek tansiyon ve elinde titremelere yolaçtı.     doktorun detaylı incelemesi sonucu ,adını telaffuz etmeye niyet bile etmeyeceğim bir hastalıktan bahsetti .    neyse ki,parkinson değilmiş.    kötü haber;   ilaçları über pahalı.

yaşlı doktor iyi hoş da, iki de bir azarlamasa ,tonton bile diyebilirim.    bir de taktı ,  şamar oğlanı yaptı nerdeyse  .   gel buraya diye çağırıp,    o meşhur kırmızı  ilaç kitabında verdiği ilacı buluyor, teyit ettiriyor .doktorum sanki de,   konsültasyon yapıyoruz.     isteseydim öss'ye çalışır,  olurdum bi doktorcuk  bea.

arada gönderiyor yerime ,  beş dakka sonra çağırmak üzere.   hayır, odada üç kişiyiz, soruları niye bana soruyor ,bilemedim gitti.
goncam çözdü adamı;   ne dese hı diyor,kurtuluyor.    oysa akıllanmadığımdandır ki, duramayıp karışıyorum azarı yiyip oturuyorum.
ah bir de demez mi çıkarken,   kocana da anana da iyi bakamamışsın diye.
hıh tamam, suçlu bulundu.

19 Mart 2012 Pazartesi

ergen-anne diyalogları



oğlunu özlemiş anne  okuldan gelen suratsız oğluna sarılmak ister.lakin nafile boyu yetişmez bir kere.buseye eğilmek diye bir şey zaten söz konusu değil.
annesinin gülü gelmişşş diye çığrınır  anne. ters bir bakış alır karşılığında .lakin gayretlidir; sakallı yanaktan makas için seğirtir çaresizce.sonuç  hüsran
bu sefer hoşbeş etmek ister .diyalog başlar ;
-nasılsın minnoşum ?
-homur,homur  (iyiyim demek oluyor ergencede)
-açmısın ?
-evet.
-ne istersin ?
-yap bişeyler banane .
-nasıl geçti bugünün ?
-nabıcan ?
yay burcu anne için iplerin koptuğu an...


görsel

15 Mart 2012 Perşembe

toplu taşımada zorunlu kulak misafirlikleri

denk gelmişsinizdir mutlaka bu tür diyaloglara; iş çıkışı yorgun dimağlara tam bir şenlik lakırdıları.
sohbeti uzatmak için sarfedilen gayretler
bu gibi durumlarda,   gsm operatörlerine ne kadar kızıyorum.   dakikaları abuk subuk konuşmalar olsun diye dağıttıkları için.
geçen akşamüstü.yorgun beynimin,süküneet çığlıkları arasında mecburen dinlediğim muhabbete bakıverin bir yol;
-ama sen bir gün yakalanacaksın,pencereden kaçmak da neymiş ?
.....
-hem de kadın evli ha ? (burdan hareketle ,erkekle konuştuğunu anlıyoruz minibüs ahalisi olarak)
....
-ayağını denk al,bak baban duyarsa (güya fırça çekiyor,ağız kulaklarda)
ve bunun gibi zırvalar daha...



bir başka akşam yine,yanıma oturan kızla aşkısının çekişmesini dinlemeye mecbur muydum sanki?
-aşkıım merhaba  :)))
...
-iyi ben de tülaylara gidiyorum ders çalışmaya.
-!!!!!
- ne demek ? izin mi almam gerekiyor senden ?
- homur homur
-sen geçende taksime gittin,sordun mu bana ?
....
-tamam bu konuşmayı bitirelim artık
.....
-yanlış düşünüyorsun ( aşklı meşkli söylemler uçtu gitti)
-kapatmak istiyorum !   çattt !
tamam tartışma aşkın tuzu biberi de,başkasına duyurmanın alemi ne ?
hele en çekilmezi de kimbilir nelerin mevzubahis edildiği, dilini anlamadığımız konuşmalar; neceyse artık
kimbilir ne diyor abidik gubidik ?    diye şüpheli bakışlara maruz kalsalar da,   tınnn




biz bir zamanlar utanır idik ,ulusca.     uluorta kavga da etmez,cilveleşmezdik de.    eşimizin tenhada ettiği bir kaç tatlı söz,     belki de gizli saklı bir buse,     şimdi altlara serilen dünyalardan üstün idi.
çünkü bizim gizli dünyamız , gerçekti.      şimdiki gibi cümle alemin önünde sergilenen oyunlara sahne olmak yerine,    yeri gelince sevinip,bazen de üzüntülere gark olduğumuz özelimizdi bizim.

duyguları ayan beyan yaşamak , moda mı oldu ?
yoksa hisler samimiyetten uzaklaştı da,    milleti ikna etme çabaları arasında, içimizi mi rahatlatmaya çalışıyoruz ?

12 Mart 2012 Pazartesi

vefa


ne kadar zıttır ayran gönüllüden,unutandan,    vefakar insan.
verilmiş bir bardak suyu unutmaz o,    diğerine dünyayı sersen görmez gözü.
sevgiyle beslenirse bu duygu ,hayatı nasıl da kolaylaştırır.

vefadır insanı insana gönüllü köle eden.     en gururlu kişiyi,     alçakgönüllü bir hastabakıcıya dönüştüren.
unutmamaktır güzel günleri.     öyle günler ki; etkisi ömür boyu süren

vefadır insanı sevdiğine bağlı kılan.     aşk çoktan yitip gittiğinde bile.
ve yine vefadır ki;     ak saçlı nineyi dedeye dünya güzeli gösteren.


görsel

10 Mart 2012 Cumartesi

bugün

ah bugün.. teyyare neler yapmadı ki ?



işten ayrılmak için kapris yapana,  dilinin ucunda buyur kapı lafı sallanıp dururken,   çıkmasın diye bin dereden sular mı getirmedi ?
sezonun en civcivli zamanı ve hazırda yerine koyacak kimse yok şu an.   onun işini azaltmak için iki katı mı çalışmadı ?      şartlarını iyileştirelim diye mi çırpınmadı?       acaba kalbini mi kırdık bilmeden diye, ağızlar mı aramadı ?     halbuki geçen gün istemenin zorluğundan bahsetmiştim değil mi ?  kimseden bişey istememenin verdiği güvenle.     aldın mı cevabını ?

kendimi biraz tanıyorsam,    ya bu kızla iyi anlaşacağız herşeyi unutup, ya da sezon sonu kapıyı gösterip,  içimi ferahlatacağım. korkarım kırmızı halı müptelası oldu şapşal.

8 Mart 2012 Perşembe

hızla savrulan rüzgarla danseden karların,  insanların yüzlerine kırbaç misali çarpıp durduğu, şu soğuk günde mecburen boynunu eğip ,  dışarda kaçışan insancıkların aklından,    tam da şu an ne geçiyor acaba ?


onları seyrederken , zihnimdeki tek düşünce ; sıcacık evimde,   sıcak çikolatamla hayallere dalmak.
belki de lise çağlarına geri dönüp,o deli dolu akan kanımla yerimde duramadığım günleri bir daha yaşayabilmek..

dönebilsek o günlere ; okuldan gelmişiz   dışardaki soğuğa rağmen,  kanımız cayır cayır akıyor damarlarımızda. açmışız müziği son ses  bangır bangır.    annemizin kurduğu hazır sofraya kurulmuşuz,  hızlı metabolizmamızın verdiği güvenle.    porsiyonlarımız nasıl da cömert.


sonra yatmışız uykuya keyfi,binbir türlü gençlik hayalleriyle.    mışıl mışıl uyusak,ev işlerinden azadeyiz nasılsa. gerinerek kalksak,belki kitap okusak,  belki de ders yapsak.   anneyin pişirdiği yemeğin ağız sulandıran kokuları arasında.

beş dakikalık hayallenmenin boğduğu mutluluğa bakarak, insanların    onu yakalama uğruna herşeye katlanmalarına,     akla hayale gelmedik yollara başvurmalarına   akıl sır erdiren var mı acep ?

hayal kur kardeş ;  kısa yoldan oturduğın yerden mutluluğa gark et kendini ...

görseller

5 Mart 2012 Pazartesi

bu günler..

günler ,jet gibi geçse de ,    doğru düzgün kayda değer bişey yaptığım yok.     çalışan bütün kadınlar gibi,işten eve- evden işe.    sosyal hayat kar bahanesiyle sıfır,   yalnız arada bir sinema kaçamağı oldu



ne yalan söyleyim şimdi, film goncamla bize hitap etmedi.  seri filmiymiş , öncekileri seyretmemiştik,  belki ondan,   belki de vampir kitabı okumaktan öö geldiği için ..    zaten kadının,  olamaz incelikte beline bakmaktan dikkatimi hikayeye veremedim ki.

bütün anneler gibi eve gelince pür telaş ne yapsam derdi başlıyor ,bir de kızım arayıp,  şunu pişir bunu yap diye direktif veriyor .     oh ne ala  !   zaten dünyadaki en çok sevdiğim iştir,   yemek yapmak !  pasta yap desinler,yaparım  ;



ayakkabıya taktım bu  ara.    harıl harıl ,   sorunlu ayağımı acıtmayacak olanını arıyorum .ama ne çare ! gene de yılmadım takipteyim.

o yoğun kar günlerinde,  lise kankalarımızla buluşasımız geldi.    özlem arabasını çıkaramayınca ,  toplaşıp taksiyle gittik,tee halkalılara .    lakin saadetin evi tepede; çıkamadı araba .  kös kös geri döndük. kar kıyamette gezersen ,   olacağı budur teyyare

aney geldi. tam yoğun çalışma zamanımızda,hiç bir yere çıkamadık.sadece bugün  komşu avm'yi turladık biraz. aney'e nescafe takımı aldık,güzel ambalajı yüzünden resim yok maalesef. ihtiyarlamış annem bir saatin sonunda yoruluverdi. hoş,eskiden de vitrin gezmeyi sevmezdi ki.  galiba kaynanama benzemişim bu yüzden.

tutuk yazıyorum değil mi?  e bu kadar ara verirsen olacağı budur kardeş.