31 Aralık 2010 Cuma

hoppidi

nişanlıyken kayınvalidemin telaşlı hareketliliğime taktığı isim         yürümez hoplarmışım     kendi donuk kızından sonra iyi değişiklik  tabii   ( bakarmısınız tevazu kanatlarını yerlere kadar indirmişim)
aslında şunu kastetmediğinden emin değilim hala;





  annemlerim taktığı isim  ise; telaşe memuru           bir şeyi yapmaya kalktığım zaman hızlı yapmak isterim      hız da felaket doğurduğu için, bir şeyler devrilir,   dökerim   elimdekini       sıkça da kendimi yaralarım hani anlatmıştım ya            ellerimin yarası hiç bitmez         goncam sormaktan bıktı; nasıl oldu  ?  diye       ben  bereleri yenilemekten bıkmadım         hatırlamam da  zaten,   nasıl olduğunu





hep mi böyleydim  ?      evet         hatta     daha hızlı       daha   coşku dolu           hergün   yeni bir macera ; bugün hayat ne getirecek ?      sevinciyle kalkardım         tabii sorumluluk derslerinle sınırlı     şimdi tam da bizim boncuklarımıza yaptığımız gibi   ;    herşey sana sunuluyor       nazlanarak seçiyorsun        anne babanın eli üstündeyse ,     evliyken,   çoluk çocuğun varken bile       hayatın sivri köşelerinden korunuyorsun  





sonra bişeyler oluyor      ve derin acıyla tanışıyorsun  ;   dengeler altüst            hayata kuşkuyla bakıyorsun       yataktan kalkarken ,       bugün kötü bişey olmasına dönüyor niyetler
 başlıyorsun hayatı sevmemeye  ,     getirdiklerinden dolayı             3 seçeneğin var ;

ya dünyayı kendi haline bırakıp    gelene amenna ,    

ya her iki tarafa da ehemmiyet ( yapabilen tüyo versin please),

ya da var gücünle    dünya için didin dur ;    sonucunu alırsın ,   yetmişinde felan      yanında gelen hastalık bonusuyla  beraber          seç bakalım   !

 yılbaşında dansöz de  oynattın ya teyyare   ; sırtın  yere gelmez artık

29 Aralık 2010 Çarşamba



kırkından sonrası için,  teyyare revolution zamanı dedi  ve yeni kararlar aldı     hadi bakalım ;

az hüzün   bol neşe





ergenime daha az müdahale

sorunlar tepeye değil   kulak arkasına





saçlar gidecek,     röfle hayallerde ancak

direksiyon dersi  ;  kocamdan değil tabii      bayandan



sağa sola çarpsam da,    içimi ve canımı yakmayacak bir araba

free çalışacağım yeni bir iş




 
tatlıya ve dürüme  stop ,   tahıla ve meyvaya geç





daha az pc     daha fazla muhabbet

ille de seyahat       illaki seyahat        lazım




ah neval ah        asıl sana saydıklarını uygulayacak     azim lazım

28 Aralık 2010 Salı

er- kek- ler

belli yaşa kadar görmezden geldiğimiz;       ilkokul dörde kadar felan

daha sonra da gözümüzü alamadığımız ;         lise aşkları




bir zaman sonra  gıcık olduğumuz ;       feministlik    rüzgarına kapıldığımız     zamanlar

nihayet bir tanesiyle     bayıla bayıla evlendiğimiz ;       nasibimiz,      beyaz atlı prensimiz,   bizi ufka doğru götüren

istemem deyip  yan cebimize koyduğumuz bonuslarımız ;       annelerimizle      çeyiz istemeem        ben
 evlenmiicem     kavgaları yapıp          sonra bir çöp bırakmadan       herşeyi toparlayıp gitmezmiyiz ?




olmazsa olmazımız ; aşık olduğun       yaşın ne olursa olsun

evimizin direği ; hayat arkadaşımız  çocukların bitmek bilmeyen isteklerine karşı sabır taşınız, dayanma gücü

bir bakışı dünyaya bedel ;       bir bakışı da zindan eder         bakış var .. bakış var...

en fazla sevindiren ;        çok fazla da üzebilen




yeri gelip canını emanet ettiğin arkana bakmadan ; iş nefsine gelince asla güvenmemen gereken

elini eline verdiğinde     kalbini önüne seren  erkek var  ,     dünyaları versen de gözü çöplükte olan erkek var

26 Aralık 2010 Pazar

yüreğimin paresi ,başımın tatlı belası

çocuğundan şikayetçi olmayan varmı aceb ?  özellikle  agresif ya da hiperaktif olmalarından ya da tatminsiz olmalarından vs vs
şimdi suçluyu arayalım ;



öncelikle ;   anaokulu macerası             bir sürü bilinen artısı yanında en büyük eksisi çocuğu anasının kucağından        okul yoluna erkenden düşürmesidir            iki boncuğumu da,     nasıl olsa uzuun yıllar okuyacaklar diye       anasınıfına göndermemiştim             bazıları gibi,      birinci sınıfa  erken başlama imkanı varken tercih etmedim       çünkü kendimden biliyorum ;  lise son sınıfta artık okuldan bıkmıştım       üniversite hayatı armağan gibi geldi.  





neyse  miniklere dönersek,  beşinci sınıftan itibaren     yaprak testlerle tanışıyorlar        ortaokul, ise    dershane   etüt okul  arasında geçiyor            sbs sınavı için   sıkıysa gönderme  ; düz lise yolu gözüküyor      bu da demektirki  ;    no üniversite  yada   dandik bir yüksekokul           13- 15 yaşındaki çocuklardan çok şey bekliyoruz          oynayacak zamanları kalmıyor ki .    bilumum eğlenceleri ,bilgisayar karşısında zom olmak    ya da   hafta sonu a.v.m gezileri          bu koşturmacanın stresini      vurdulu kırdılı oyunlardan çıkarmalarına    şaşmamak lazım             analar     babalarsa  koşturup duran kuklalar gibi ,dershaneye götür  ,etüde bırak





aman yeterki çalışsınlar            becerebilsek onların yerine çalışıp   sınavlara da gireceğiz.       gerçi o günler de    yakın galiba.
çocuklar hayatı anlasın diye, yaz tatillerinde    ustanın yanına çırak verilirdi       noldu ?        dershanenin hızlandırması var olur mu hiç ?              işte bu neslin çocukları      herşeyi başkasından bekliyecek korkarım   insan ilişkileri sıfır       şiddete meyilli         kafası kızdımı        öğretmenini bıçaklayan    bugün kazandığını bugün yiyen -arkasında ana babası varya nasıl olsa koşar yetişir-




anne babalarıyla ne kadar da      kibar konuşuyorlar değilmi ?          ya da ne güzel buyuruyorlarmı diyelim ? bir keresinde kızım ;    altıncı sınıfta bu ne kızım ?    diye soran babasına gayet rahat  neye benziyor ? diye sormuştu        kızamamıştık ;   muhakkak ki en büyük suç bizimdi.

ah ah               daha ne mısralar dizerim buraya             dertliyim dertli           lakin   çözüm  çözüm nerde ?   bu yurdu  yönetecek  gençler,       emaneti devralacak gençler nerde ?
daha da özü  ;     fatihler yetiştirecek    analar nerde ?

25 Aralık 2010 Cumartesi

50 gr tereyağ nelere ? kadirsin

saçımdaki yağlara

habire çekilen    uf puf lara


küvette uzanmış yatan   kilime

hayatımdan yarım saate      

hikayenin özeti bu       başlangıcıysa   şöyle  ;     akşam masumca      boncuklara tereyağlı patates   yapmak için dolaba seğirttim     ve tereyağ kutusunu,   elime almamla düşürmem bir oldu             sakar olduğumu söylemiştim zaten.





sadece düşse ne ala  !      kapağı açıldı    ve topak topak tereyağlar,   mutfağın her yerine saçıldı      bulaşmasın diye     uğraşarak alma çabalarım ,  sonuçsuz kalmaya mahkumdu tabii     ve süpürgeme sarıldım cadı misali              kilime dökülenleri,     arka taraftan silkelerim diye, içimi rahatlatmaya çalışıyordum      bir taraftan da          kilimi çırpmamla,   rüzgarın azizliğine uğramam bir oldu         camın önüne de yapıştılar         üf üf        içime bile girdiğini hissettim o kadar yani  hatta eriyip aktıklarını bile hissediyorum
ayy      şimdi   halıyı mı sileyim ?        kilimi mi yıkayayım ?       üzerimi mi değişeyim ?     zorunlu duş mu  alayım ?
saçında tereyağ topağı olan,    teyyare soruyor ...      yok yok en iyisi oturup ağlayayım  ben

24 Aralık 2010 Cuma

bir rüyayla uyandım bu sabah ;

bir dinle hele          sonra da hayra yor lütfen  ;





lise kankalarım      hani şu durup durup 16 yıl sonra birbirimizi bulduğumuz         onlarla  yine  gençlik çağına dönmüşüz         herkeste aynı saçlar,  aynı imaj     fakat farklı bilinç        yani  , biliyoruz  tekrar genç olduğumuzu     işte bu da ayrı mutlu ediyor bizi
bir rüyaya böyle sevinen teyyare,  aslı olsa neler yapar  düşünün artık





bazen hayat öyle acıtıyorki canımızı ,    olumsuzluklar birbiri ardına bombalarken sinemizi     namertler kaldırırken hırsımızı hafakanımızı  ,     bir tatlı gülüş,    bir can veren söz     ya da güzel bir hadiseye,  bir muştuya hasretiz   bunları bulamayınca ;   teselliyi rüyalarda arayacağız       lakin onlar da bulanmış         galiba  mutluluk başka baharlara kalmış

23 Aralık 2010 Perşembe

para peşin- kırmızı peşin

sabah kahvaltı menüsünü (öğlen saatlerinde)  ergen kırıntısı oğluma  bu sözlerle noktaladım





menümüz pratik,    fiyatlarımız makul ;

1-  tost , süt ,haşlanmış yumurta  =    koldan bir ısırık

2- kıymalı yumurta ,salatalık,süt  =  popodan iki ısırık

3- anneanne böreği,süt  =  paha biçilemez

evet ,   itiraf ediyorum   boyu boyumu geçmiş, bıyıkları terlemiş kocaman çocuğu ısırmak biraz zor oluyor  ama napayım ?

anne şefkati işte     sınır tanımıyor

22 Aralık 2010 Çarşamba

anne anne anneciğim

 annelik ;   dünyadaki en en güzel duygulardan biri .       mevlamın izniyle,   layık olan yaşasın inş.  

ilkleri hep yaşatan,   cenneti ayaklarımızın altına     getiren yüce taht .        onun şefkati ,    ilk gülücük     sevinci,      ilk kelimeler ,     telaşlar ve üzüntü derken,    yürek çırpıntısıyla geçen bir ömürdür         annelik serüveni.



lakin ;

bir anne     nereye kadar bağışlar     evladını ?          gözyaşlarının üzerine,   nasıl sünger çekebilir olmamışcasına ?

ve ne kadar emin olabilir,        tekrar aynı yerden       kurşunu yemeyeceğine ?

tete mari kahvaltısı





hafta sonu   ziyarete gelen teyzemle, kızı gügünün     sabahın altısında zorlamamla   yedikleri      iki lokma yani                 malum trakyalıyız ;   bizim köyde teyzeye  tete der eskiler       mari de moreden bozma mı    acep ? aslında        hani şu;      ' abe gızanım'    diye konuşulan bölgede değil köyümüz          istanbula yaklaştıkça    yumuşamış dil biraz        annemle diğer teyze kızımın    konuşmasını dinlemekse ; evlere şenlik         eşimle boncuklara eğlencelik          nasıl olmasınki ?       şöyle yani ;

küçük ürkiye (rukiye)    büyük ürkiye (sanki başka isim kalmamış gibi)     küçük ürkiyenin ablası   şöyle yapmış felan filan...

bunlar işin tatlı yüzü      diğer yüzüyse ; bir zamanlar dimdik gezen akrabaların topallaya topallaya yürümeye başlamaları          bazılarının gözden yavaş yavaş kaybolurken,      diğerlerinin de      evlatlarının teveccühlerini ihtiyaç içinde beklemeleri            hele bunlar        yeni bir yaş alınacak      zamanda gözlendiğinde    sonuç  ;     umutsuzluk





yaşlanma ve muhtaç olma korkusu   kırklı yaşların en büyük kabusu galiba

21 Aralık 2010 Salı

yorgun fakat mutlu

iş çıkışı dükkan için malzeme almak üzere     istoça gittik       pek bir severim        eminönüne alternatif,    her şeyi       ama herşeyi bulabileceğiniz ,   kocaman bir çarşı           saatimiz bozulmuştu epeydir bakıyorduk ;




balkonumuza  bir dokunuş ;




deposite alışveriş merkezinde   namaz molası .       şu  meşhur mağaza mol e uğradım      gerçekten ucuz       üç tişört 10 tl ;




 simli mumlarım;    yeri göğü batırdı         pullu pullu olduk ailecek

ahh       bu da yaşgünü hediyem işte ; rengi mor aslında          eşim bu rengi seviyor





bugünlerde  bir   edeb ya hu !    nidaları geçiyor bloglarda         birileri   birilerinin canını sıkıyor    kim yapar ki  ?   diye düşünmüşümdür hep         kim durduk yerde sataşırki   ?  yan baktın,    çamura battın diye elaleme sonra tanımadığım,    ilk gördüğüm bloglardan birini okurken,      küfürle irkildim





 kendini mahallenin kabadayısı sanan bayan;    döşüyordu satırları           dedimki  ;      hani merak ediyordun ya   ?  böyle insanlar işte            rahatça küfür etmek için blog açan insanlar

ayıp yahu!       yazana da,  tepki göstermeyen izleyiciye de ayıp            kimse sizin defolu beyninizi bozuk ağzını çekmek zorunda değil

19 Aralık 2010 Pazar

nasıl yazıyorsunuz ?

elinizle tabiiki




 sormak istediğim ;  hadi birşeyler yazayım diye oturup da     düşüne düşüne mi     yoksa kafada   şekillendirip   öylemi   klavye başına geçiliyor ?         herkes bazen yaşar ;    yazayım bari   çoktandır yazmadım diye   başlandığında       zorlama olduğu belli yazılar çıkıyor       boşlukları doldurmak için olsa gerek ,   bol öpücük gönderilen .      aslında herkes yazmayı bilir,    lakin yazmak   cesaret ister biraz da ; eş dost bilirse     blogunu  anlatamazsınki  kızgınlıklarını ,     sarsıntılarını     bazen sevinçlerini de         saklarsın bir tarifin arkasına   kondurduğun gülücükle             her daim    nötr kişilik sergilemek zorundasın







bazen     ne kadar açık yazdığımı söyleyen   arkadaşlar oluyor         onlara da dediğim gibi ; blog açma sebebim deşarj olmaktı,     minik mutlulukları ya da bozgunları     dışavurum şekliydi  o yüzden izlenmeyi kafaya takmadım pek ,     gelenlere hoşgeldin mesajı göndermemekse,   ev sahipliğine sığmazdı .     yorumları cevaplamaksa,   hoşbeş etmektir     gelen misafirle .
blogum olduğunu ailem biliyor sadece          onlar da okuma yasaklı ( dinlediklerini umuyorum )     goncam ise sağolsun sadece onunla ilgili yazılarımı okuyor        ( okumadığını biliyorum çünkü nerdeyse 24 saat birlikteyiz   on yıl önce dua etmiştim     her an beraber olalım diye ; eh oldu ama teyyare memnunmu ? )





asla yazayım diye oturmam        bir şey tetikler muhakkak         goncamla işe giderken   yaptığımız bir konuşma ya da      haberlerde   duyduğum şerefsizlik      ( erkeklerle iş hayatında takılınca onlar gibi küfretmeye başlıyorsun )

burada amaç önemli          insan ne için yazdığını unutmamalı          becerikli hatunlar paylaşmalı     eserlerini dünyayla             duygularını ise ya bir sırdaşla (her eve lazım )     ya da ayrı email adresiyle yeni bloglarda,   yeni dostlarla  bölüşmeli  ihtiyaç halinde           kimse içine atmasın please,      ortaya sorunlu kişilikler çıkıverir ummadığı yerden patlayan,

hiç kimseye anlatamayan      açsın musluğu akan suya anlatsın please ( kısık  tabiiki )

18 Aralık 2010 Cumartesi

ya söyleyemediklerimiz ?

herkes her şeyi biliyor    herkes bir şeyler konuşuyor kendince      inandırmaya çalışarak yemin billah ediyoruz gözlerimizi    iki lafın birinde   önümüze akıtıveriyoruz





her yerde bir lafazanlık...  sırası geliyor ahkam kesiyoruz    çoğu zaman alemin kibarı      bazen de kestirip atıyoruz       duruma göre oynuyoruz yani

ima etmeyi de pek severiz ; şöyle dedim   ama sen böyle anla diye      ne mi deriz ?
hiç aç değilim        ( yemin çakarız burada ; çocukken olur olmaz şeye yemin ettiğim için çok karabiber dolduruldu ağzıma o yüzden hala edemiyorum iyi mi ? )  aslında ;    biraz daha ısrar edersen yerim azıcık ! demektir

(dil ucuyla) ;    gel buyur oturalım komşu    -gelmezsen daha sevinirim  demektir
önemli olan kalp zenginliği derler;   hadi ya           değilse önemli      niye iki lafının birinde dünyalık  var ?




benim dedem hocaydı ; sana ne faydası olmuş ki,    dine bu kadar düşmansın demezlermi ? her kısıra maydonoz olana
niye söyleyemeyiz ki ?     kibarlıktan mı ?      amaan şimdi kim uğraşacak bununla diye mi ?

kızım beşinci sınıftayken    toplantısına gitmiştim .  öğretmen - kusura bakmayın ama hiç alakası yoktu eğitimci olmakla -velileri aşağılayarak konuşuyor    ve yıl sonu balosunun jandarma tesislerinde yapılacağını ve başımızı şöyle şöyle örtersek,     içeri girebileceğimizi  anlatıyordu         kendi paramızla aşağılanma!      önce hayretler içerisinde kaldım       kimsenin tepki göstermemesine ;   sonra ne yaptığımı tahmin edersiniz  artık      orada el kadar kadının karşısında, ses çıkaramamak     düpedüz öğrenilmiş çaresizlikti.   kişisel gelişim kitaplarına aşina olanlar bilir.





lütfen oynamayalım çengi gibi          sözün özünü diyelim kırmadan kimseyi          işin ucunda kendimize saygımız var,   elden gidecek             yerine de birşey koyamazsın ki

bak söylüyorum işte ; ablalar    teyzeler doğudan   gelenler  batıdan devşirdiklerimiz !      oyalı ev tülbentinizle  lütfen sokağa çıkmayın           şıkır şıkır pardesülerin üzerine hiç iyi gözükmüyor       başka istanbul yok !
acaba hangi sözümüz içten  ?   neye inanacağız       söylenene mi  ima edilene mi ?   samimiyet nerde ?





gözlerimizin içinde  tabiiki         muhakkak duymuşuzdur şarkılarda türkülerde;  gözler kalbin aynasıdır diye.
sahiden de öyle       sana küsmedim  diyen   muhatabınızın gözüne bakın      hemen anlarsınız  dargın bakar  ya da kızgın değilim    diyen yakar    insanı bakışıyla

kaşların şemsiyesi altında gözler o kadar savunmasızdır ki ; elinde değildir   ruhun aynası olmamak   gözlerine yalanı öğreten            asıl ondan korkmalı bak !




                                                                                                                 

17 Aralık 2010 Cuma

tahammülsüzlük

bağırıyorlar habire  ;
tahammül edemiyoruz,  etmeyeceğiz diye


 haklısınız doğrusu      sizin yapamadığınız ve şahsi kaygılarınızdan dolayı      hiç bir zaman yapamayacağınız fedakarlıklar söz konusu

10 yıldır  götüremediniz malı




çok çok haklısınız  öbür yandan       küpünüz boşaldı   tabii         gücü ele geçirmek adına  kapalı kapılar ardında ne hainlerle pazarlıklar yapılıyor acaba ?

neyseki size tahammül edemeyenler de  var

16 Aralık 2010 Perşembe

susmak

anlam yüklüdür çoğu zaman





bazen  sorularla doludur ; sorulamayan,  telaffuzu imkansız olan,  dile getirmesi facia bile olan
bazen de enerji hatları gibidir ,    gerginmi gergin       en ufak bir seda ,  kıvılcım etkisine sebep olur      ortamı yatıştırmak için,  itfaiye bile yetmez

kimi zaman,   yanyana da olsa   iki insan suskundur        içlerinden konuşurlar birbirleriyle        kavgalar da  öpüşüp,  barışmalar da            içerde biter  herşey        dışarıdaysa iğne atsan duyulur

susmak bazen iyidir konuşup kavga etmekten





bazen binlerce anlam yüklüdür ; gözgözeysen aşkınla       konuşmaya gerek  de yoktur         aslında bir bakış  üstündür,       bütün duygu kokan sözlerden

bazen de konuşmak bile istemeyen,   iki insan vardır        en acı olan  da budur işte ;  birbirine söyleyecek lafı bile olmayan iki yoldaş            yolculuk zevki kaçmıştır artık        zorakidir herşey   hayat bile

suskunluğa mana vermek için önce dinlemek lazım          dinlemek içinse  susmayı bilmek

15 Aralık 2010 Çarşamba

hemşerim bura nere ?

yıl 1999...       oğluma şeker teşhisi konduğu ,   hayattan ilk darbeyi yediğim ve gülüşlerimin acılaştığı yıl...
cerrahpaşa hastanesinde 15 gün yattığımız zamanlar ;    ramazan zamanı...





acılar düğüm olmuş, namazlar belki de    gözyaşıyla yıkandığı için reddediliyorken  ,    ilk defa ülkemde aynı dili konuştuğum     ama dediğinden birşey anlamadığım        insanların arasındayken        kendimi gavuristandaki    insanlar arasında sandım      ve       minik minik şoklarla beraber      derin bir  acıma hissettim           onlar bu ülke için  savaşırken bile,     orucunu bırakmayan bir ecdadın evlatları oysaki      

insanlar oruç tutmayabilir ;    kendi seçimleri           lakin    mübarek ayda     sanki inadına yapar gibi ,    göstere göstere  bu kadar şenlikle yenir içilirmi ?      hesap sormazlarmı  bir gün  sana ?

sizin onlara gösterdiğiniz müsamahayı,     onlar size yansıtmayıp      - okudum asriyim orucumu da tutmam - havasıyla dudak büküyorsa     ahh bir de  - profum soruna cevap vermem- diyorsa   o zaman onun doktorluğu da boşa           demezlermi sana ?         dr. olmuşsun ömrün boyunca okuyup           insan olamamışsın lakin    senin kitabın da alınmaz      verdiğin perhiz de tutulmaz

merak edenler için ; doktor moktor         evet    fırçamı attım pişman değilim

14 Aralık 2010 Salı

üstünüze afiyet ; bugünlerde şımarığım biraz

hatta     kabartma tozu yemiş    kek hamuru gibiyim ,   kabarık kabarık geziyorum       eee azmı ?      boncuklarım annelerine doğum günü sürprizi hazırlamışlar          onların sevinci,     goncamın hediyelerini gölgede bırakınca  koca bebek somurttu tabii         ahh     aşk meşk güzel de ;  evlat bambaşka          mevlam layık olana tattırsın inş.





ne kadar kolaymış ;   ayların stresini yıkmak        yüzlerde gülücük açtırmak     bir jest yetermiş .     en asık suratlı insana bile gülümsediğinizde ,   muhakkak karşılık alırsınız           vermezse onun için hiç ümit kalmamıştır zaten  birbirimize yaptığımız jestler; gülücükler,  sıklaştırılsa       kimbilir ne kadar yaraya derman olacak         belki de bu akşam ölürüm     türkülerini       hayde  lere çevirecek

yok yok       aslında uluslararası     jest günü     ya da gülücük günü kutlamak lazım     oldu olacak           ıvıra zıvıra gün ayıran ülkem       bunu da yapar elbet

13 Aralık 2010 Pazartesi

I'm happy


unuttular diyordum ;  kesin unuttular        bakırköyde baygın baygın bakınırken      ve günün modasını izlerken geçen  bayanları seyrederek         sonra farkettimki ;    kadın nüfusu bayağı fazla        yoldan beş kadına karşı iki adam geçiyor

hava epeyce soğuktu ;         sanat icra eden entel kardeş bile,    ısınmak için gitarına sarılmışken        devamlı aynı kelime geçiyordu zihnimden ; unuttular

yeni  kitaplarımı almış ,   üşümüş adımlarla arabaya binerken  neredeyse paketin üstüne oturuyordum ;




bluzum de vardı ;    ama sağolsun goncam küçük bedenini almış       değişime gitti hemen ;   demiştim zaten kaderi bu hediyelerimin .     evde bir sürpriz bekliyordu       ankaradan böceğimden ;





 meyve sepetini talan ederken      aldılar götürdüler yemeğe,          meğer o da minik kedimin hediyesiymiş    en güzel doğumgünümü yaşadım           miniklerim büyümüş;    annelerine sürpriz hazırlamışlar      hangi arada derede fısır fısır  ederek ?         hiç şüphelenmedim ,      halbuki bütün alıcılarım açıktı
o kadar sevindim ki ; kaç yaşına girdiğimi bile unutacaktım nerdeyse            

nerdeyse



12 Aralık 2010 Pazar

ben giderim o gider, peşimde tin tin eder ?

 satış görevlisi tabiiki .       eski adıyla tezgahtar        biz memnunduk böyle demekten aslında  . neden değiştiyse adı ?

peşinde güya çaktırmadan ,   gezen biriyle alışveriş yapmaktan     memnun olan varmı acaba ?

 


tamam      hırsız insanlar var        çalmak için girerler dükkanlara        .nişanlıyken, bir yıl zincir mağazalardan birinde sekreterlik yapmıştım         sık sık hırsız yakalanıyordu               alarm pullarını düğme sanan yarım akıllı bayanlar .         o kadar ağlayıp yalvarırdılarki ; çoğunu salıverirlerdi       iyi bir gözünü korkutarak tabii.    üç kuruşluk etek için ne hale sokarlardı     kimbilir             o kadar yalvaran birisinin kendine güveni de sıfıra iner herhalde.

tamam           patronları     müşteriyi takip edeceksin diyor ama ; eski zamanda takılı kalmışlar onlar    güvenlik kamerasının icad edildiğini    bilmiyorlar henüz.            ayol köşebaşı bakkallarında bile var         alın artık da müşterinizi hırsız tutmayın.

pekala        yardımcı olmak için geziyorsunuz peşimde          lakin yalnız takılmaktan hoşlanıyorum belki de. iyice ölçüp,   biçerim          nasıl durur üstümde diye hayallenirim bazen   giymeden       arasıra goncamı arar fikir de sorarım        kendi    mutlu mesut alışveriş dünyamda    senin işin ne ?        yardım istersem sesleniveririm ötedekine.         omuz mesafemde durma     please.

eminimki  ;   çoğu insan da    vitrinde görüp vurulduğu kazağı almak için seğirttiğinde,   peşine düşen hafiyeden kaçmak için        öbür kapıdan çıkmaya yetiştiremiyordur              öyle yapıyorum  ;    almak niyetiyle girdiğim şey     ne kadar cazip olursa olsun      çul çaput oluveriyor gözümde            müşterisini böyle rahatsız eden mağazadan    alışveriş yapmayı yediremiyorum kendime        .kuyruk    belliki gönülsüz ,   patron mağduru      o yüzden çemkiremiyorum da



ama lütfen ya ,     büyük mağazalardan örnek alın        .onlar gezmiyor kimsenin peşinde .   soru sormak için siz arıyorsunuz birilerini.        o zaman da aldıkları eğitim gereği,   size yardımcı olmak için paralıyorlar kendilerini.

küçük esnaf ;      siz de oturun   masanızın  başında,  boş kasaya bakıp kara kara düşünün !      artık nasıl satış yapılır diye,  birileri seminerler veriyor   bir yerlerde         ,gitmiyorsan da kendine yedirip     al kitabını oku mübarek

müşteri memnuniyeti diye de     bir kavram var aklında bulunsun .      insan kendini mutlu hissettiği yere geliyor bir daha         tezgahtarlarla saklambaç oynadığı yere değil  !   büyüyün artık !

karlar düşer düşer

nihayet beklenen kar yağdı  derken yağamadı  rüzgardan       sabah zilin sesiyle değil de , canımın istediğince uyandığımda azıcık tutmuştu bile, bizim ellerde             sıcacık evden burnumu çıkarmayıp,     seyhancığımın hasretle beklediği  fincandan        sıcak çikolatamı içerken,       serpiştiren tanecikleri seyretmek ne kadar  zevkli        free takılmak, zamanla yarışmadan     kahvaltımı etmek ,   camdan bakarak




özgürce,    rabbimin inayetiyle    birbirine değmeden inen zerrelere bakıp  bakıp diledim     muştulu haberleri bir zamanlar ihtiyacım olduğunda geliveren,   sürprizlerden diledim          birbiri   ardına gelip,       kapımı tıklatmasını  istedim       öyle işte...       bir sürü sevinç diledim rabbimden  ,    ama  şaşkınlar  gibi göğe bakarak değil,     her yerde olduğunu hissederek  diledim

11 Aralık 2010 Cumartesi

baygın hanım


bugün yine rutin cumaydı;    koştura koştura eve gel ,   kostüm değiş- paklan       zeytun bacıyı kap,  sohbete kavuş .     sonra da sorarlar tabii   ;   yanakların neden al al olmuş   ?  diye .      tefsir ve hadis dersleri gördük  sonra da buyurduk    halil ibrahim sofrasına ;

patlıcan oturtma ve çorba ,  makarna böreği ,    elde açma börek,   mercimekli sigara böreği ,  mercimekli köfte ,   iki çeşit yeşil salata,    yoğurtlu havuç,   elmalı tart ,elmalı kek ,   sevgili nesrinden tarifini  aldığım italyan usulü sütlaç,   kadayıf tatlısı

neden aygın  baygın olduğumu anladınızmı ?

10 Aralık 2010 Cuma

nenee nenee

annemin bize gelip kaldığı nadir zamanlarda;     apartman görevlisi  - eski isimle kapıcı-   ali abi  öğlen servisinde    anneme böyle seslenir              10 yıl önce de öyle diyordu ,şimdi de       o zaman abes karşılayan annem,      şimdi yetmiş yaşında olduğu için      kabullendi neneliği





yanında büyükleri olanlar bilir ;   zordur onları ve evi idare etmek             bir evi yönetmek ,   nerdeyse ülke yönetmek gibi            anne ya da babanız geldiğindeyse;     konuk başbakan ağırlamış gibi oluyorsunuz        hele evde iki ergeniniz varsa ;    terör örgütüyle karşı karşıyasınız demektir              misafiri evdeki dengeyi bozmadan rahat ettirmek  için,      akrobasi yapmanız bile gerekebilir  

bizim şansımız ,    goncamın  aileme karşı    inanılmaz toleranslı oluşu           her daim bizde kalmalarından yana ama    annem evinde daha rahat ettiğini öne sürüp,    şimdilik özgür kızı oynuyor            yine de adım gibi biliyorumki ;     ömrümüz olursa tabii,    böyle gelinleri olduğu müddetçe         annem bizim evin daimi ferdi olacak ;        anneannem gibi

anneannem;    toprağı bol olsun         yaşlılığını ibadet ve kuranıyla geçirmesine rağmen,  azıcık huysuz tezcanlı bir ihtiyardı              yani zordu onu kırmamak            sabır taşı annem zoru başararak,    duasını aldı onun   mevlam bize de     nasip eder inş.

insanın hayat arkadaşı gittikten sonra,    bu kadarmı ürkek olur ?           korkuyorum ;     babamın emaneti annemi      yanlış bir sözle kırmaktan              lakin elkızı çekinmiyor ;    köşesinde diken üstünde oturan iki günlük misafire çemkirmeye ?

 



oturduğu evi,     altındaki arabayı alan kişiye      bir cep harçlığını çok görüyor      teyyare      içgüveysi olmayan, hanımköylü kardeşini    sildi zaten hayatından       anasının hatırına susuyor .     haksızlık karşısında hiç susmamış kişi için,   ne büyük imtihan yarebbim .       aklıma geldikçe yüreğim daralıyor , dişlerimi sıkıyorum gayriihtiyari.            ekranda gördükçe      kardeşlerin    birbiriyle neşeli sofralarda     biraraya gelmelerini  içim sızlıyor .     biz ne yaptık ona da kanımızdan olanı  el gibi etti bize ? diye düşünüyorum





hey gidi dünya  !    ne kadar garipsin !   nenecik başını eğip kabullense de,  Allaha havale ediyorum onları