30 Haziran 2011 Perşembe

sanki köyler de köy gibi değil artık.      en azından,     çocukluğumdakinden   farklı epey.
nesi farklı ?   bir düşüneyim ;

öncelikle havası.      buralara nispeten temiz olasına rağmen ,      anacadde misali ,     nerdeyse vızır vızır trafiğiyle,     önceki o tek tük geçen arabaların kirletemediği,   duru temizlik yok.   gürültü de cabası.





mutlak sessizlik vardı köy hayatında ,     arada horozların keçilerin sesleriyle bozulan.     bir hafta kalınca deşarj olup,     stresi unutup sıfırlıyordu motoru insan .        neden yapmasın ki ?      görüntü kirliliği,   tv yoktu her evde.       ahali akşamları gözünü dikip,     aptal kutusuna bakıp reklam aralarında iki çift laf etmez,  adamakıllı sohbet  eder,      aralarında doğal olarak muhabbet oluşurdu.

hani insanlar birbirine yabancı,  çıkarcı vs diyoruz ya .     beraber ne paylaşıyoruz    ki,haklara saygıyı da paylaşalım ?

düğünler olurdu ;    sanki şehirden gelmemişiz, o köyün kızıymışız gibi hazırlandığımız.     köyün tek salonuna erkekler alınmaz,    eli sopalı  bekçi amca kapıdan kovalardı,      sevdiceğini görmeye gelmiş     acar delikanlıları.        gelin hariç,      herkes şalvarını giyer,süsünü yemenisiyle , sevimli takılarıyla yansıtırdı dışarıya.
şimdilerdeyse; şehir düğünleriyle yarışmadalar adeta;      tuvaletler o biçim,makyajlar rengarenk,  danslarsa karşılıklı seç- beğen- al.         kısaca  gösteriş ve gürültü .

herkes haftalık kara  ekmeğini,     - hani şimdilerde  kıvamını tutturmaya uğraştığımız-    yapar,    afiyetle de yerdi.          artık   herkes,  bakkaldan alıyor .




çocukluğumuzda köye gittiğimizde,   otobüsten iner inmez,    şalvarımızı ayağımıza geçirir,      derin bir oh çeker,      sonra da efil efil keşfe çıkardık.        yaz günü herkes,   tarlaya işe gittiği için,     mutlak sessizliğe alışana dek bocalardık biraz.         akşam ezanı okunur okunmaz ,     sosyal hayat tüm hızıyla başlardı.namazını kılan erkekler kahveye,      kadınlar feracelerini takıp ev gezmesine . karanlık ara sokaklarda,    el feneriyle gezen kadın toplulukları    ve arada havlayan köpeğe hoşt diyen,     sinirli bir bağırtı      akşamların tek sesi olurdu.          bizler de onlara uyar,      kahvelerin önünden geçerken ,     yüzümüzü kapatıp tanınmamaya çalışır,       bir yandan da tek gözümüzle,    babamızı seçmeye uğraşırdık .      çocukluk işte.

bütün değişim,          gençlerin çalışmak için fabrikalara gitmesiyle başladı.      diğer köylerden gelenlerle kaynaştılar     ve onları taklit ede ede ,          tvlerde göre göre yaşam şekilleri değişti.       insanlar tarlalarını bırakıp ,      işçi olmayı tercih ettiler.           meyve sebze bile ekmiyorlar tembellikten ,cuma günkü pazarda hepsi var çünkü.



şimdilerde    annemi ziyarete gittiğimde,        eğer hafta sonuysa düğünlerin oynak nameleri yüzünden, uyumak ne mümkün ?        
evler hep yeni yapım,      eşyalar son model.  
tarla tapan işi bitince,     otomatik makinalar da el atında olunca,       bizim  hatuncuklar gezmeyi de gündüze almışlar.           en güzel ve değişik börek çörek derdine düşmüşler
yani köyün farkı kalmamış buralardan,    insanlar da aynı.           ne  o kadar yol gidip te yorayım kendimi?sadece bileyim yeter;
orda bir köy var uzakta.

29 Haziran 2011 Çarşamba

eee tatildeyim ...

ama hala asabiyim ?     ne iş hacı ?
hatta dişlerimi sıkarak konuştuğum bile dillerde ,     sebebi ne ola ki ?

belki de ,  giderayak iki temizlik bir süpürme arası,    gidip geldiğim sınavlar (bknz sandviç mağlubiyeti.)
ya da, tatilden önceki ,    teneşir paklayasıca pis bodurla ettiğim kavga
ya da, goncamı  sevip,     annesine katlanamam.    beni de tatile götür bakışıyla bakarken hem de.
ya da , dün gece,   uykusuzluğun elinde perperişan olup,     sabahın köründe bursada fildir fildir gezmenin yorgunluğu




şu anda izmirde otelde,     ayaklarımı uzatmış dinlenirken,     bugün öğrendiğim şeyleri sayasım -dökesim var;

insanlar feribota bişeyler yemek için biniyorlar,     birbuçuk saat o yemek kuyruğu hiç bitmezmi ?    o fiyatlara rağmen :(

artık sarı gacıyım.    epey hem de .      beyazları kapatalım derken,  kuaför nerdeyse nataşa sarısı yapmış.

bursalı kadınları süslü biliyordum.    noter tasdiki de bugün yapıldı.      evde yoksalar;    ya çarşıda ya ev gezmesinde,ya da kuaförde      saçlarına bişeyler yaptırıyorlardır kesin




ama ,  dışarda yemek yemiyorlar asla yerlileri.       meşhur iskenderci sinek avlıyordu.      geçen sene yediğimiz aklımızda kalınca,     koşarak gitmemize rağmen,      hüsranla çıktık,lezzeti bozmuşlar

ne iş yapıyorsanız hemen bırakın ,       bir kuaför açın.      bayanlar için en güzel mesleklerden biri.    kazanç garanti,   ben şahidim.

manisayı sevemedim     ,manisalı biri yüzünden belki de

izmir konusunda nötrüm.    yarın bir şans vericem kendisine.

oteli pek beğendim

artık bir sürü havlum var:)      aşkolsun !   tabiiki otelden çalmadım .

27 Haziran 2011 Pazartesi

sandviç mağduruyem

 yemem etmem.       o halde sabahın yedisinden beri, ne kendine mahkum edersin,   bre Mevlamın nimeti ? hem de üçbuçuğa kadar,   günümü yiyerek.

hikaye,      her zamanki neval hanım klasiği.        yani işi usulüne uygun yönetme derdi.      malum erkekimle beraber omuz omuza,     bazen de şiddet görerek çalıştığım   bir işimiz var,   şükür.
aynı yerde çalışmanın,  artıları kadar eksilerini bu sene de yaşayınca,    kendime yeni bir yer açma isteği kök salmaya başladı.




ahh...     aslında biliyorum içten içe başıma dert açtığımı,      güzelim uykularımın zamanla delik deşik olacağını, belki de stresle çarpık çurpuk gezeceğimi.        hatta  bahsettiğim ilk adımları attığımda ,    emin oldum diyebilirim.    
ama içimdeki,      girişimci ve idealist kadını susurabildimmi ?    hayır .     sen 15 yıl evde otur ,çocuk büyüt sonra coş.        ama bunu hep yapıyorum kendime ;    geç açılıyorum napayım ?

velhasıl,      aşçılık ve serviste eğitim görmeye talip oldum,     işim azmış gibi.      ve bir belgeyle başlamak istedim .        işte şenlik o zaman başladı.         güzel yurdumdaki    bütün belgeler sınavla verildiği için, sınavlarım sökün ediverdi  ardarda.             bahsettiğim canıım soğuk sandviç de işte tam burada devreye, sınav sorum olarak giriyor.
hele ki yetkili;     sandviçle bana kıyak yaptığını düşünüyorsa.     sınav heyecanı öyle ki,    her zaman yaptığınız en basit şeyi bile şaşırtıyor ,     bünyede varsa telaşe memurluğu,     illa bir yerde yanlış yapıyor insan.




kendimi şaşırtmadım,   yanlışları yaptım.       maskemi takmayı unuttum,hem de çenemin altında duruyordu ! misler gibi domatesimi,    kıvırcığımı yıkadım.       sirkeli suda beklettim sonra salata kurutucusunda kuruttum. kaşarı üçgen kestim,   kesebildiğim kadar düzgün.       domates de fena olmadı.    hatta salamı makine kadar düzgün kestiğimi söylediler.       tabii önce bulamadım ve onlara sordum nerde diye ?      ahh      ahh  hata üstüne hata

belki yine şaşırmayacaktım bu kadar,     her kestiğim şeyden sonra,     bıçağı gidip gidip  yıkama zorunluğum olmasaydı.       .hatta epey yakışıklı olmuştu sandviçim,       afiyetle mideye indiriren eşimin demesi.    bir an evvel kendimi dışarı atma telaşım olmasaydı da,       işe başlarken ortalığı yana yakıla toplayan ben,   çıkarken herşeyi yamyassı bırakıp gitmezdim.      hem de bunu yarıyolda hatırladım.      bak  bak  bak

yok,   yok  adam olmam ben.      kadınım çok şükür de;   eğer kalırsam  pratik uygulamadan,    bu stresi tekrar çekicem,    ona yanarım.
şansıma bu sefer döner felan kestirirlerse       o zaman naparım ?

26 Haziran 2011 Pazar

pazar bu ; uzar da uzar

*dikkat bu post kaynana meconu ( macerası) içerir.

herhalde bu pazar ,  hayatımın en uzun günlerinden  biridir.         belki de evde insandan adım atacak yer olmadığındandır ?     erken kalktığım için midir ?          yoksa elim sudan,   bedenim       mutfaktan  çıkmadığından  mıdır?       seç beğen al !





ama sabah kahvaltıda,   kazan kaldırdı bu yeniçeri ;   heytt    yeter yahu,      öğlen olmuş artık bi dahaki öğün akşama diye.       hani vardır bi laf ;    zengin iş diye,   fakir aş diye kalkarmış.       bizim  misafir avane, oldum olası hiç doymaz bizim evde.    yediğinde gözüm yok ,      işçilikten muzdaribim ayol.       sofrada hep bir sonraki öğünün hesabı yapılır,     bu da sinir eder haliyle.

bu uzuun  güne  bir avm gezisi,  bir de beylik pazarı turu da sığdırıverdim .     ne kadar bereketlenmiş gün değil mi ?       pazar her zamanki gibi,      kalabalık ve sıcaktan dolayı nefes alınamaz haldeydi.     dönem dönem moda olan,   bir sürü ıvır zıvırın yanısıra,      avizeye varana dek bilumum çeşit vardı her zamanki gibi.
nihayet kırk yaşını aştığım şu zamanda , anlık heveslere set çekip,bilinçli tüketici olmayı  başardığımdandır ki hiç birşey almadan çıktım geldim,olan ayacıklarıma oldu.
asıl alışveriş,    ergenimin diploma töreni içindi ,    mecburen avm ye gidildi;





pazarda,  dikkatimi çeken  gençlerin çoğunluğuydu,     en özençli  tüketici onlar çünkü.      aklıma geldi,  ister istemez yirmili yaşlarım.         üşenmeden çocukların elinden tutup,   pazarları gezdiğim zamanlar..    o zamanlar bakıp da,  alamayanlardan biriydim.       kredi kartı felan nerde ?    maaşla geçinen bir aileydik.   o kadar ukde kaldı ki  içimde,   en basiti tepsi isterdim alamazdım.     annemdeyse bir sürü vardı , ama gurur yapıp isteyemezdim.       şu kumaş kaplı siyah çantalar revaçtaydı ,  o kadar isterdim alamazdım.    annem almış, nasıl özendim.      hiç huyum değildir ama ister gibi yaptım , vermedi .

biriken istekler , insanda açlığa sebep oluyor.     öyle fazla bluz çanta ve tepsi almışım ki sonradan,  ömrüm boyunca kullansam bitmez herhalde.     aneyin demesiyle düze çıktığımızda ,   sonu gelmez alışveriş furyaları başlıyor,   kasırga misali alıyoruz da alıyoruz.
önceden ihtiyaçlar yön verirken alışverişe,   şimdi moda yol gösteriyor  . o zaman da  ortadireğimin kredi kartı  borcu bitmiyor da bitmiyor      
tıpkı  bu pazar günü gibi.

25 Haziran 2011 Cumartesi

haller , haller, azıcık da dedikodu

yine uçup gitmeye başladı zaman .       yılın bu vakitleri hep böyle zaten.          bir sürü plan yapmam gerek tatili verimli geçirmek adına.         araba kullanmak da girdi işin içine şimdi.    yani biliyorum tabii de,
kastettiğim trafiğe çıkma cesaretini gösterebilmek .           hem de kuralları çiğneme oranı, epey  yüksek olan güzel ülkemde.





 hadi biraz da gidenin ardından dedikodu yapalım;       temizliğe üşenirken ,    bir de misafir ağırlamak çıktı.      onları da götürürüz gittiğimiz yere ümidiyle   gözüme bakan misafirler hem de.       yok artık !      geçen gün  de anlatmıştım zaten ;    kadın ne alsam arayıp bulmaya çalışıyor,     gittiğimde ucuz taklidini görüyorum.          ucuz taklidi diyorum çünkü huyu o kadarına izin veriyor.

bir kardeşim demişti  geçenlerde ,    çorumlular pek özencik oluyor diye.        bilmem, tanıdıklarımın arasında sadece,    annecik öyle.      kızkardeşi öyle değil mesela.  
bir de eşimin halası var ,    hali vakti yerinde, geçende de söylediğim gibi     ona da pek özenir bizimki.  o bişey alır,   mesela cam ocaklardan bir şey deniliyordu onlara,   ya neyse.         işte onlardan görmüş halada ,  gitmiş  benzerini    ,ucuzunu  almış.        tabiiki memnun değil.    neymiş?         ocakları oynuyormuş.
yine bütçeyi zorlama ve sıfır memnuniyet.       oturma odası koltuklarını üç defa değiştirmesinin, sebebi de bu haliyle .    hiç oturmadığı  ve misafir ağırlamadığı ,      salonun koltuklarını değiştirmesindeki neden de aynı.    zavallı kayınpeder,    ömrü karısının hevesleri ve yersiz  tutum rüzgarları arasında,     savrulup gidiyor.

goncam da hayatında ilk defa,     annesine yüzüne karşı olmasa da  kızdı bu yüzden .     şaşırdım ve üzüldüm .  kızma hakkını tekelime almışım sanki .

şimdi de zorunlu sınavlarım var,     ona çalışıyorum .sanki tek eksiğimmiş gibi.        galiba bu yaz da elimizden uçup gidecek,    anlamadan dinlenmeden.        tıpkı öbür yazlar olduğu gibi.
tıpkı ömür gibi.

24 Haziran 2011 Cuma

haydin gidiyik

ev baştan aşağı temizlendi,     hatta ileri gidilip ,   duvarlar da silindi.   neme lazım ,badana yaptırmaktan usta derdi çekmekten,     evladır kolların ağrısını çekmek.

halılar ve koltuklar     goncaya yıkatıldı  ( sitare duy beni !özenmiştim hani sana  )    yazlık-kışlık devr-i daimi yapıldı        koca bir poşet ıvır zıvır atıldı.    alışverişe çıkıldı ;





esse ganimetleri.       artık hergün, ekmek yapan tiplerden oldum .      bakalım maymun iştahım ne zaman doyacak ?        tabağın midye formlu olanını , arkadaşıma hediye aldım.

o hengamede ,bavulu da hazırladım .         önce bursaya gidip can arkadaşımla hasret gidereceğim ,hem de röflemi de yaptırıveririm,       havlu alışverimi de çıkarırım aradan.       bursadan sonra izmire   geçmek istiyoruz oradan da ,  ver elini didim  .      işi azıtıp antalya, adana,malatya mardin felan düşünüyorduk  lakin, o tarihlerde   sbs sonuçlarının  açıklanıp,    tercihlerin başlaması planları bozdu.       iyiki de bozdu,    işin ucunda çorum ve     henüz zırnık özlenmemiş,   kaynana vardı
yazılara ara vermek yok tabii ki. laptopumla vedalaştım. tatilde goncamınkine misafirim artık     bir bavul daha  mı lazım tatil kitaplarıma ?





fazla  gözükse de şezlong gülüysen , anca yetiyor cicim.


.

23 Haziran 2011 Perşembe

siz de yüzemeyenlerden misiniz?

yüzme kursuna yazılmıştım geçenlerde .      kişisel gelişim planımın bir adımı,  ya da korkularımın üzerine gitme seansı no 1 diyebiliriz.

dün ilk derse gittim.       havuzun dışında ayak çırparken,   hevesli ve umutluydum.      ayak çırpmaları suda yapacakken ,     yavaşça suya inmeye çalışırken de öyle.          herkesten geri kalınca,     eğitmen itiverdiğinde de solmadı,     yüreğimdeki ümit gülleri.





ta ki, kafamı suya sokmaya yeni alışmışken,      hadi sıraya geçip tramplenden atlayın,      ünlemesini işitene dek.          hem de 2 küsür metre derinlikteki havuza.         bak ! bak !    o zaman iyiniyetlerim de, hevesim de uçtu gitti;     su buharı misali   havaya karıştı sevgili blog .       hiç ilerlemeyen sıranın sonuna attım kendimi. cahil mi desem,   yoksa medeni cesaret      mi,bir heves atlayanların ahvalini seyrettikçe de  bilendim,ahdettim;

yok yok,       gölgede     şezlongumda mutluyum ben .         hem ıslanıp, kurumak derdi de yok.        arada daralınca    sıcaktan ,      ayaklarımı sokar çırpıveririm az biraz.         belki cesaretlenip,     başımı da sokarım çevreye yüzüyormuş görüntüsü vermek adına.
napiim ,     kişisel gelişim buraya kadarmış.    bu da heveslenip , yarım bıraktıklarım arasına gidiversin artık

22 Haziran 2011 Çarşamba

unutulmayanlar ve sevilmeyenler

aneyin, 15 yaşımdayken  beyaz dizi okurken yakalaması  ve   bıkacaksınız bunlara    demesi 
dayımın, yengemin sırtını kaşıması ,onun da cilve yapması        ne itici




devlet tiyatrosu sahnesindeki sanatçı, kimliğiyle şaklabanlık yapan zat ;    dünyaya malumsun adına yok lüzum
partilerin ,seçim öncesi cıngıllı çığrtkanlığı
tok yatıp    aç kalkmak,
çanta kaybetme    fobim
küfür edenler   ve    edene gülenler
sıralara kaynak yapanlar
işini halletmek için,     hep birilerine ,eyvallah deme zorunluluğu
göz okşayan (!) vücuduna,   herşeyin yakıştığını düşünenler
ergenimin evrim geçirmiş sesiyle,     kulak zarımı patlatarak bağırması

21 Haziran 2011 Salı

ne dedi ? kim içti ? o mu coştu?

hiç kötü olduğunu bile bile,    bişey yaptınızmı ?
yaparken derin bir sızı duysanız bile,    o an kendinizi bundan alamadığınız bişey?
merak etmesin kimse,      günah dinleyen papaz değilim,     insanların sırlarını öğrenme heveslisi hiç değilim

küfür etmek mesela?      ağzından çıkarken bile pişman olursun,      kendi gözünüzde düşer değerin , başkasını saymasam bile.

ya da dedikodu ?      ahh     ne de tatlıdır o,       belki de cehenneme giden,    parke  taşlarından olduğundan
ya da arkadaşlara takılmak ?     ama ne takılmak ?     içerek - çoşarak.         limit dolana dek ya da vicdanın elverdiği kadar





yalan ?    kime mi?     kendine değil tabii,   onun telafisi var.    başkasına yalan ,   küçük- büyük, beyaz -siyah   ama neticede günah olan cinsten

şimdi aklıma gelen,  sadece bunlar .    osu busu, şusu  küçük yada    büyüğü; günah hepsi bunların.  kaçınmak menfaatimize.     bunları yapıyor biri diye, yargılamak da bize düşmez,     İlahi Yargılayan ve Ziyade Affedici   varken

AMA ( hem de büyük harfle ),  günahını marifet gibi teşhir edersen ,      şahit kılarsan milleti,    ya da inadına yaparsan birilerine ,  neyi kanıtlamak içinse artık ;
behey gafil derim,      hatta  acırım  sana ,    ya  kendini ateşe atan zavallısın ,   ya da tanrıtanımaz .

20 Haziran 2011 Pazartesi

yapışmış yakama ciddilik

sıyrılamıyorum arkadaş.     hiç mi gevşeyemiyciim ?
güya burayı deşarj alanım  olarak açtım.  ciddi ciddi yazıyorum.      insan gevşerken biraz cıvıtır dimi ?
nerdee ?     fazlalıkları atarken bile  ciddiyim,   bakarmısınız ?





az evvel , bu ay çok tıklanan  bloglara bakıyordum, birinin  ismi ilgimi çekti.    geçenlerde incelemiştim çünkü .genç birinin  ipe sapa gelmez ,bağlasan kaçmaz esprilerini,  yaşına ve sıkıntısına vermiştim.     küfürleri biraz örtülüydü nispeten .     bazılarınınki gibi abartarak,    küfür silsilesini yazı haline getirmiş değil.

küfür edenleri okuyamıyorum gerçekten. küfür bir dışa vurum ve rahatlamaysa,    içinde bu pislikten başka hiç mi bişey olmaz yahu , ağzını açtıkça çirkef saçılır ?    
ha bir de kavga anında , ya da tv de birisi küfürlü konuşur da, erkekler daha çok güler ya da mest olmuş bir ifade olur ya yüzlerinde ,     işte ona gıcığım. sanki daha da bileniyor,   daha erkek hissediyorlar kendilerini.




bunların kadın versiyonu var bir de,   onlarla kazanamayacakları bir  yarışa girmiş.    tam çirkef ,   hiç muhatap olunmaz onlarla.     anlarsınız zaten karşılıklı diyaloglarda,  ilk bir iki   kelimede kaçarsınız yanlarından.     blog dünyasında da var bolca,tesettürlüleri (!) de en laf ebesi olanları maalesef.

nerden nereye geldi laf ?     işte o sabun köpüğü blogun tıklanma oranını görünce,   dedimki;
ya insanlar saçma şeyleri okumaya bayılıyor,
ya da sen hayatı fazla ciddiye alıyorsun.

ikisi de sanırsam,     ama oranını bilemiyciim.     o kadar da ciddi olmayım canım.

18 Haziran 2011 Cumartesi

ey sevgili

sen hayalkırıklığın içinde hapsolmuş,    gezerken avare ,  seni özleyen yürek de  avare
uslanmaz ki sensiz bu gönül  ,      aldığı nefes gibi  alışmışsa varlığına
silkin at   sırtındaki kamburu ,    omuzlarını nasıl da çökertmiş bir bak



parçalanırcasına uğraşsan da ,   aynı noktada buluyorsan kendini
demek bir bildiği var,      İlahi Yazıcının
anlayıp kabul ettiğinde ,dön de bir bak  arkaya,       ne kadar yol katettiğine

sabret,  dayan katılacağım sana,   az ilerdeki dönemeçte
kendi kamburlarımı,     nefretlerimi    atar    atmaz...

17 Haziran 2011 Cuma

teneşir paklayasıca pis bodur !

nedir bu öğretmenlerden ,    pardon etiketi eğitmen,       kendi öğrenememiş olanlarından  çektiğim ?
saygım fazla diye,    defoluların musallat olmakta ısrarı niye ?
geçinemiyorlar da saldırıyorlar desem,     maaşları fena da değil.

dertleri ne ?



şımarmak.       bir lokma bir hırkayken,  daha terbiyeli değillermiydi ?     boş vakitlerinde  24  kasım  hayaliyle katalog karıştırmaz,        inkişaf için kitap okurlardı kitap

adam yerine konmak.        önceden halim selimken,      şimdi  buldumcuk misali , sanki uranüsü keşfetmeye hazırlar!

çocuğu dövemezsen ,   vur veliye al hıncını hesabı içindeler artık .       nerede kalsın kibarlık?
höthötlerinize baskın çıkınca,     karşınızdaki dizginlenemez öfke- susamaz ağız,     o zaman  niye bu kadar boşsunuz ?
hatta sesiniz oktavlarca geri çekilirken ,    bu kadar tırsık?





neler atlatmışım ,    nerelerden dönmüşüm?        bir kaç soysuz laf mı geri adım attırır sandın,   kelli felli 40 yaş sendromuyla cebelleşen,     şişe dibi gözlüklü  küstüm otu zat  ?

başını  örtülü görünce beyni yok mu sandın ?     bak o örtülmüş beyinden ,    ne çoraplar, ne hırkalar çıkacak sana .
hani gideceğin yerler soğuk ,   üşürsün diye.

16 Haziran 2011 Perşembe

kaynanamı sevmiyorum

çünkü;
bu yaşta hala geliniyle yarışıyor,        bir şey almışımdır,     beğenir gizli ya da aşikar.    aynısını çorumda bulup almaya çalışır.         önceleri gülüyordum ama devam ettikçe kabak tadı veriyor





beğendiği şeyi hediye edersem,    asla hayır demez.         naz yapmayı dener insan biraz değilmi?
gezdirirsin hergün ,    ama bir gün götürme bebek gibi surat asar.       hem de karı koca cümbür cemaat

bir yaştan sonra insan,      yediğine dikkat eder değilmi ?   nerde?     bir öğün atlayacak diye ödü kopuyor
köyden getirdiğim yumurtaları halletmiş,      halbuki onları çocuklara almıştım.      işte böyledir,   başkasını değil sadece kendisini düşünür.       annemle arasındaki en büyük farklardan biri işte.





arada durur uç laflar eder,   hiç beklemediğim anlarda.  cevabını alır ama neticede ok hedefini vurmuştur.
özellikle kendi görümcesinin ucuz takipçisidir. onda birşey görür  ucuz versiyonunu almak zorundadır ama aynısını alamadığı için  memnun olmaz hiç bir zaman .oturma odasının koltuklarını dördüncü kez değiştirdi hala memnun değil diyim de anlayın artık.zavallı kocası .

yemeklerinin    ortak özelliği  bol sulu,    tuzlu ve    asgari etle yapılmış     olmasıdır    maalesef.       yiyemiyorum ;    cımbıl cımbıl su adeta .       kayınpederim bu kadar fit olmayı,    hanımına borçlu demekki. hatta geçen gün oğlum,     taze fasulyeden bir kaşık alınca,     bu yemek çok tatsız deyiverdi  .   kadıncağız mosmor oldu ,    gülsem mi acısam mı,     bilemedim yahu.
yok yok anlaşıldı .      akıbet belli oldu ;     kaynanalar yaranamaz,       kuşu ağzıyla da tutsa,  ters takla da atsa.

15 Haziran 2011 Çarşamba

kaynanamı seviyorum

çünkü;
bize  yemek yapıyor . nasıl bir nimet olduğunu çalışan bayanlar bilir
asma yaprağı salamurası yaptı bu geldiğinde
sürpriz turşular yapıyor işte şunun gibi
tereyağımı getirir sağolsun,   yıkayıp tuzlayarak





bazı konularda laf dokundururum gülerek,    hiç uymaz bana
canım bişey istedi deyince,   hemen yapar
aneyle konuştuğumdan daha rahat sohbet ederiz
kızından daha fazla benzerim ona  bazı yönlerden ;  gezmek, eşarp sevdası  vs.
galiba az biraz o da seviyor
yoksa kendimi mi kandırıyorum ?   bilemedim şimdi

14 Haziran 2011 Salı

hey sen ! yüzme bilmeyen ;

buyur bu tarafa gel !     ıslık çalamayanlardan sağa dön,    sakız patlatamayanlardan az ilerle.    yufka açma özürlülerden sol yap,          araba kullanamayanlar taksi durağının yanındayız cümbür cemaaat.
biz de senin gibiyiz amma ;    kendi aramızda da sudan korkanlar-canı tatlılar ve tırsıklar diye üçe ayrılırız




ahh   bizler bu mevsimde ne acınasıyız bir bilsen.       hele bir de tatil adı altında,     deniz kenarına gitmeye meyledersek,   vay vay halimize.
mayo,   haşema vs.     bilumum deniz kıyafetiyle,    şezlong güzeli olmaya adayız.  ailece yapılacak deniz sporları,     ıslatmacalara    uzaktan bakmakla yetinir,     sıcaktan yanarsak suya atlıyım da ,   serinleyim bir iki döneyim,    gelip güneşte kuruyum gibi,    niyetlerimiz asla olmaz ,olamaz.     
çocuk havuzuna girmeye  de,    havamız müsade etmediğinden  ,       şezlong gölgesinde en son çıkan kitapları okur,     çocuklarımızı        can havliyle yağlar,  komşularla sohbetin belini kırarız.

ara ara meylederiz öğrenmeye ,tabii.  eğer gözümüzü karartırsak ,   inanırsak öğrenirken boğulmayacağımıza, başarırız da .  ama illa sebat gerek ,    işin ucunda    kös kös şezlonga dönmek de var .

hayat da böyle değilmi   ?      ya    yerinde sayacaksın, sana verilenle kendi çapında debelenip .
ya da, gözünü ileri dikip    adım adım ilerleyeceksin ,     seni oyalayan ,     gözünü korkutanlara takılmadan

13 Haziran 2011 Pazartesi

nihayet

gittiler.      son iki seferdir ne kadar zor geliyor onları ağırlamak.  çok talep edici olmamalarına rağmen .   evdeki özgürlüğü en fazla kısıtlanan olarak,    en zorlanan benim.





aslında fazla sıkıntıya girmemeye uğraşıyorum.      bunun onlara asık yüz olarak dönmemesi için .    insan işten yorgun argın geldiğinde,      güleryüz göstermesi gereken misafirleri olduğunu her zaman hatırlayamıyor
ahh buldum bunuyorum ,      ama insan ağır derler ya,       taşıma kapasitem normalin altında galiba.    ya da insanları olduğu gibi kabul edememek .     biraz ondan,   biraz bundan herhalde.

kaynanasından neler neler çekmiş olanlar bana kızacaktır.  dağına göre kar derler ya;     bu kadar kar yetti arttı     ayol
bu hafta yoğunum yine,     aynı geçen hafta olduğum gibi.    4 gün sınavım var ,sonra part time işe gideceğim ve yaz tatili hazırlığına girişeceğim.      gözüm keserse temizliği sıkıştıracağım,      yoksa dönüşte artık.      bir de tatilde okuyacağım kitapları ayarlayıp,     sipariş vermek var
kuru kızım istedi yaptım pastayı   ve   jumbo poğaçaları ;





ve olmazsa olmazımız ;





ergenimin  mezuniyet töreninden bahsetmiştim .    miniklerin mehter gösterisi  ne hoştu ;


11 Haziran 2011 Cumartesi

minik minik dualar

Allahım;
uzun ömür değil,  hayırlı uzun ömür ver (kör nefis işte)
rızkımızı helalinden ver,tatlı tatlı yemeyi de nasip et ( dedim ya nefis kör )

az verip el açtırma ,çok verip şımartma
son nefesimize kadar da senden başkasına muhtaç etme





sevdiklerimizle beraber firdevs cennetine girmeyi nasip et
duanın özü; bizi sev Rabbim


işte bunlar da hıdrellez dileklerim ;
yeni evim ;
kendi arabam,
çocuklarımın  hayatta başarılı olması
eşyalarımı değiştirmek

10 Haziran 2011 Cuma

dün lise kankalarım geldiler nihayet ;     hani şu 16 yıl sonra felan,    tekrar arayıp bulduğumuz .   buruktu buluşmamız      işte bu yüzden .
doyasıya sohbet ,     güzel tadlarla buluşunca ,    güzel gündü;



sabah işe gitmedim ,    pazara felan çıkıp anca tamamladım soframı .      diyet olunca salatalar girdi  sahneye, işte yeşil salatam    nar ekşili ,sirkeli;





salatalık ve havuç rendesi, 1 kaşık mayonez ilaveli,   sarımsaklı yoğurtla birleşince...  ta taaam ;





nefis olmuş, en çok kim yedi dersiniz ?     ne yapayım diyetteyim , yani her daim aç.     galeta unlu poğaça ne kadar gevrekti .    tarifi buradan ;





bu kurabiyeyi tanıyorsunuz ,(sakın sıcakken pudra şekeri dökmeyin benim gibi)   tarifi sevgiden;





arkadaşlar gecikince   ve fırında unutulunca, evrim geçiren   mantarlarım;






yine de yendi,  afiyetle.
bu da ,   yalancı tiramisunun ardından gelen meyvemiz;





o el kadar mideye nasıl sığdırdık hepsini  bilemiycem
sonuç;    saadetin kompresörüne binip gitmesini, burnunu çeke çeke izleyen,   tırsık şoför...

8 Haziran 2011 Çarşamba

asayiş berkemal

mantılar da kurumada .   akşam yaptık kaynanamla beraber . dün iş çıkışı cerrahpaşaya gittik,  oradan da eyüp sultana.      malum misafirimiz var ya.   hafta içi olmasına rağmen ,   yine kalabalık anacım.





kuşları meşhur fıskiyenin karşı tarafına almışlar,     meydan tertemiz artık.   o meydanda ,hayatımın en kötü dondurmasını yedim;    antepfıstıklı (rengi sarıydı yeşil felan değil asla) ve çikolata (nefret ettirecek kadar alakasız,  içinde kakao namına hiçbişey olmayan).      tamam diyetteyim ablalar  ,zaten tek toptu (iyiki)




eyüp semtinin havası bir başka,   bütün türbeler de  restore ediliyor şu sıralar.
akşam koşturarak eve geldik,      kalan yemeklerimiz vardı,    onları bitirdik.     yok artık öyle dışarda yemek ısmarlamalar,       kapattık o defteri biz.
akşama oğlumun mezuniyetine davetliyiz,   kuru kızım da geliyor .     tam bir aile saadeti içinde şımarırım artık

bugün de, işyerinde çalışırken aklıma düştü mantı.       kaynanam için mantı açmak çocuk oyuncağı,   ahaliyi toplar bükeriz dedim.       lakin işi olunca ahalinin,    bükücüler iki kişiydi.  dört saat sürdü ,canımız da çıktı. yemesi ise nefisti tabii

işte böyleyiz ;     biraz o bana uymuyor,     biraz ben ona bulaşmıyorum.      sonuç bu.
eeee    sabır eken ne biçermiş ?      mantı ,     yanıç ve umuyorum ki suböreği

7 Haziran 2011 Salı

yine doktora giden yolculuk ;





ve endişeler...





zavallı kaplumbağanın bir bacağı yok artık
kaldım iki arada bir derede ;






sonuç ,şekere yatkınlık ve diyet listesi. başlasın eziyet;





sağdaki mi ? soldaki mi ? diye.   sağdaki ,   tabiiki
bu da teselli ödülüm kendime;


6 Haziran 2011 Pazartesi

hayır diyemeyenlerdenmisiniz?

işiniz zor,     dünyanın yükü omuzlarınızda.      hatta arkada kuyruk olmuşlar  bir maruzatı olanlar,   nerden mi biliyorum  ?    biri de bizim evde;   goncam
o yüzden sayabilirim     hemen özelliklerini,   gözüm kapalıyken bile;       herkesin derdine çare olmaya çalışan,   mümkün mertebe hayır dememeye uğraşan,     yapıcı aynı zamanda mantıklı düşünen.
merhametlidirler de.       kelimenin tam manasıyla iyidirler,       hatta iyilikleri yüzlerinden okunur.




arkadaşı yolda kalır, koşar yanına,      borç isterler avucundakini verir tereddürsüz,   kendi gibi zanneder çünkü; güvenilir.    bir olay olur hemen iyi tarafından bakar ,    arar iyi tarafını doğrusu.

kendisinden  istenince ne kadar vericiyse de,    ihtiyacı varken yardıma, o kadar çekingendir.      hayır cevabı alacağı kesinse,   hiç meyletmez bile.

peki bütün bu hasletler,    ikili ilişkilerde nasıl dönüyor kendisine ?
maalesef azami üzüntü,   asgari mutluluk.
peki mutluluğun miktarı neyle  ters  orantılı ?       benim çemkirmelerimle tabii ki