8 Ocak 2015 Perşembe

Yirmili yaşlardayken bazen yaşlı insanlarla muhatap olduğumda sohbetlerini dinlediğimde aklıma o zamanlar benim yaşlarımda olan ama gayet dinç gözüken annemin ve babamın nasıl yaşlılar olacağı gelirdi merak ederdim. Yaşlanmanın hiç de merak edilesi yokmuş ! O ayrı mesele 

Ama onlardan birinin vefat edeceğini düşünmezdim düşünemezdim sadece yaşlanabileceklerini akıl edebilirdim. Babam amansız hastalıktan vefat ettiğinde toz duman olmamızın sebebi buydu bilmemize rağmen kabullenemedik. Hatta duyduğumuzda bile. 

Annemle babamın çevresi genelde kendilerinden yaşlı akraba ve tanıdıklarla doluydu. Babam rahmetli hasta olanları favori doktora götürür ve bol bol dua alırdı. Çoğunlukla her pazar arabamız olmamasına rağmen taksi tutulur bir akrabaya ziyarete gidilir , bizim gitmediğimiz sair günler onlar bize gelirdi zaten. Bayram gezmelerine yaşlılardan başlanır ve eski günler yadedilirdi. 


Bir de apartman komşularımızla çay içmeler vardı meşhur. genelde bendeniz gönderilirdi komşunun kapısına;   Tık tık .... Teyze müsaitseniz annemler bu akşam size oturmaya gelmek istiyorlar diye ünlerdim. Ve tabii peşlerine takılırdım. Bazen gitmezdik ve unutup kapıyı kilitlerdik. Annemle babam zili çalar çalar bize duyuramazlardı mecbur komşuda yatarlardı. Çat kapıydık kelimenin tam anlamıyla komşularla , hala da görüşürüz. 

Gelen her misafire yemek konurdu ,sormadan yoldan gelen aç olur misali. Yemek yoksa bir telaş mutfakta biri çorba biri pilav yapar, bir yandan patates kızarır köfte yoğrulur. Sonra gülüş cümbüş yenirdi. Ve acı son ; tezgah dolusu bulaşıkla başbaşa kalış. Olsun güzel günlerdi ,o kadar çekmeseydik bulaşıktan makinanın kıymetini bilirmiydik ? 

Eh bitsin konu artık burada demi ?