10 Aralık 2012 Pazartesi

erenköyde kayboldum :(

tee ne zamandan beridir ,yok kesin söyleyeyim bilumum neşriyatta vay efendim ümraniye ve erenköydeki butikler fatih tesettür giyimi solladı gibisinden yazıları okuduğum günden beridir ki; oralara gitme hayalleri kurur dururdum. ee şimdi de tatil olduğundan ,gitmek lazım geldi gezme arayan bünyeme.yalnız şunları dikkate almamışım;
erenköye hiç gitmedim gitmeyi de bilmem
gitmek için kadıköy salı pazarının kurulduğu günü seçmemeliymişim,hatta pazara hiç uğramamalıymışım.altı üstü iki pırtı uğruna.
yön duygumun zayıf olduğu malum,caddede ilerlerken bir mağazaya girip bakınıp çıktığımnda geldiğim istikamete geri yürümüşlüğüm çoktur.
her tavsiye edilen yere atlamak sazanlığın başka çeşidiymiş maalesef,deneyerek öğrendim.
kırkından sonra gezme dönüşü yorgunluk değil düpedüz acı verici oluyormuş.
öğrendiğim şeylerden gezintimi  kabataslak anlattım sayılsa da ,az biraz ayrıntı vermeden edemeyeceğim;
her sabah erkenden uyansam da ,gezeceğim ya.  onbuçukta açtım gözümü.   sonrası pür telaş. malum metrobüs yapımı trafiği derken ,salı pazarına geldiğimde saat bire geliyordu;   yolda yoruldum diyebilirim
bu pazara üçüncü ve büyük ihtimalle son gelişim, hala bu kadar abartılmasını anlamış değilim. buradaki her şey beylik pazarında da var ayol.
bişey almadan dönüp durduğumdan mıdır yoksa sıcaktan mı beynim bulanıp başım dönenmezmi ? zaten gönlüm de geçmişti istikametimi çevirdim erenköye ,butiklere. butik derken hepi topu üç dört tane bulabildim.iyice başım dönmüş ola ki, her tarife göre yön değiştirdim,kafam oldu bir çorba.yarın bir gün yanılır da oturursam direksiyona seyreyle şenliği sen ;   küçükçekmece diye çıkıp kendini küçükyalıda bulmalar felan. yaparım mı yaparım,istidatlıyım kaybolmada :(

acaba dedim ,acıktım da ondan mı saflaştım ? sorup soruşturdum,oralarda bir mantı evi önerdiler.sıcaktan börtük vaziyette attım kendimi,
keşke atmasaymışım.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Ayağımın tozuyla fuar kitaplarım ;
Çoğunlukla tarihi romans az biraz da paranormal . Bana kalan hafifletmiş cüzdan , kabarmış ekstre sızlayan  ayacıklar...


150 tane felan da ayraç :))

24 Kasım 2012 Cumartesi

Körkütük sarhoş saçmalaması ve geyiksever insanımın hayranlığı

Fazla söze ne hacet ? Bulmacanın cevabı işte ;

Behzat ç.

20 Kasım 2012 Salı

Bahaneler bahaneler


Emektar bilgisayarıma evlilik yıldönümümüzde veda ettim edeli, bloga iyice yolum düşmez oldu arkadaşlar. Her ne kadar kullanım açısından kolay olsa da, resim eklemek ve doğru yazabilmek açısından tam bir bela. Anneannemin ve goncamın deyimiyle ığımını bulamadım henüz.

Kucakta bebek misali ordan oraya taşımak tam bir Saadet olsa da program yüklemek imkansız nerdeyse. Masaüstüne resim atmayı yeni öğrendim  o kadar işte. Hele bir de yanlış yaz ve farketme  yandın. Bütün satırı sil bakalım, ya da başka yolu var da bulamadım henüz.



İş hayatım yeniden başladı , yeni havadislerden  bahsedecek olursam   . Baş belası uygulama sınavım vardı yine veremedim , kolundaki bileziği çıkarmayı unutmuşum nerden gördülerse ! Artı lafa tuttular dağıttıklarımı toplamadan çıktım gittim  . Kesin kaldım sonuçlara bakasım bile yok  pöf. ( pöf yazıyorum kelime doğrulama PAF diye hem de büyük harfle düzeltiyor çilemi düşünün artık. Arıyorum ve anıyorum seni sık sık sevgili emektarım.

İş yeri için yeni elemanlar ve ekipmanlar aldık yeniledim, servis takımlarını. Sunumlarımız farklı oldu ve hemen geri dönümler aldık şükür. Ay bunu nerden aldın? gibi. Kolay mı bütün yazı internette alışverişle geçirmek ? Artık almayacağım desem de alışverişin son türünü bugün yaptım. Gelince koyarım resimleri (umarım )

13 Kasım 2012 Salı

Nineler de vardı bir zamanlar...



Çocukluğumuzda ve yetişme çağlarımızda.
Aksaçlı ve vuruş burus nineler.    kulagi her daim ezanda,   kucağında torun hoplatan evin işini yapan gelinine yol gösteren, itilip kakılmadan baştacıı edilirmişler evde.
Bizim neslimiz onlara gösterilen saygıyı görerek öğrendi,  yaşlanan ana babasına hürmeti.

Ve bir kuraldı adeta ;yaslanınca başını örtüp namaza başlamak, hatta hacca gitmek, ne kadar süslü de olsa.  boyle yapanları görünce, annemin lafı çın çın kulağımda çınlardı;  gençlikte yapılan ibadetler florasan ışığı gibidir,   yaşlaninca yapilanlarsa mum ışığı .    mum felan ama, bir çaba varmış ortada yine de..

Hadi şimdinin ninelerine bakalım;   yüzü kabartma tozunu yemiş kek gibi kabartilmis.
Aksine, umudunun havası    pardon yağı çekilip alınmış.  degme tazenin giymeyeceği darlıkta elbiseye tıkışmış,  gözleri ümitsiz bakan teyzeler.

Her takılı kalan bakışta hayranlık arayan teyzeler !  silüet ne kadar genç  olsa da ,sisirdikce daha da derine kaçan o gozlerdeki yaşanmış yılları, kabullenememenin ızdırabını nasıl sileceksiniz ?

Ve biliyormusunuz ,sermaye akıttığınız o kozmetikler gunü kurtarmaya sadece.
ninem bes vakit seccadesinde geçirdiği huzur dolu anlarla sahipti o buruşuk ama kaymak gibi pürüzsüz cilde.

25 Eylül 2012 Salı

dedeler vardı eskiden.
oyunu bırakıp,koşup elini öpüp duasını aldığımız ,hiç tanımasak da.hiç de sıcakkanlı bir çocuk olamasak da.
başlarında istisnasız, hicazdan  gelme takkeler vardı, temiz bir gömlek iyi kötü bir ceket mutlakave bolcana kumaş pantolon,yani onların deyimiyle;  pantul. elini öperken misler gibi esans kokusu alırdık.


dedeler vardı eskiden.
istisnasız camiye giden,yüzüne baktığınızda O'nu hatırladığınız,boş konuşmaları ar sayan,karşılaştığınızda kendinizi toparladığınız. sözü kesilmeden dinlenen.

şimdi de var dedeler tabii; kot giyen göbek altından başlayan:(.çakma lakosla gezen,kelini perukla kapatıp saçını simsiyah boyayan gençlik özentisi.genç kızları kirli kıraathane camlarının ardından iki oyun arası pis pis süzen.
ya da markalı rüzgarlığı sırtına,afilli gözlüğü de gözüne taktı mı hele bir de varsa ayağında en gıcırından spor ayakkabı ,kendini delikanlı zanneden.
boş konuşanların şahı,ak saçlarını görmezcesine dünyaya kendini çelik halatlarla sarmalamış,kumanda müdürü amca.
karısını evde,arkadaşını manasız gevezeliklerle kahvede bunaltan.gençlik hevesi arabaya binen,lakin bir türlü yakışamayan.
hani şu iki tane çakıp ,gözlüğünü gözüne gömmek istediğimiz ...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

hadi bize by

gidiyoruz biz,  mecbur olduğum yere.   tee ne baştan evet erken o masada,en az senede bir gitmen farz olan memlekete,sıla-i rahime; çoruma.


biliyormusunuz ,  uzaklığı bir kenara atalım, geçen seneki tavıra rağmen girmemek diye bir seçenek asla olamaz bizim için.    isterse,yeni ısmarlanan malzemeler biz yokken geledursunlar,   aman canım bizim istediğimiz gibi olmayıversinler,   bize ne ? gitmeliyiz acilen .bayram sonu gitme imkanımız olsa bile,şimdi gitmeliyiz.
aman yanılıp da istemiyorum deyiver hele, razıysan mahkeme duvarına ,bükülen dudaklara.bir de erkekler mantıklı olmakla geçinirler. pöh.

ah bir de kuş olup uçmak vardı şimdi.   (ne yalan söyliyim daha kolay olurdu azizim :)

görsel

3 Ağustos 2012 Cuma

sinirli ergenim , duş başlığımızı kırdı kıralı, nostalji yaşıyorum sanki.
nasıl mı ?  şöyle ki ; başlık kırılınca ve yenisini  almayınca,  sanki hortumla duş alır gibisiniz. hemen gözümün öününe geliveriyor işte ; 20 küsür yıl önce rahmetli dayımın ,bahçede sıcak güneşin altında kafasını toz çamaşır deterjanıyla  yıkadığı, benim de hayretler içersinde hortumla su tuttuğum o anlar .


hadi sulamayı anladık da,deterjan ne oluyor demi ?   o zaman  anlamamıştım mantığı, şimdiyse dehşetteyim. malum bahçe ortamı,eşyalar asgari,  şampuan kimin aklına gelsin ?    dur, hayal meyal hatırlıyorum sanki; galiba ağaçlara ilaç yapmıştı dayım,  zehri çıkarmak için başka zehirle yıkadı başını.

o zamanlar böyle her şeyin ıncığı cıncığı bilinmezdi.   birgün şunu yeyin, yararlı deyip, ertesi günü aman ha çok zararlı diye, açıklamazdı bilmemnerenin yetkili kişisi.
margarinin, deterjanın, plastiğin altın çağıydı,  seve seve tüketirdi büyüklerimiz hepsini.
çoğunun aynı hastalıktan gitmesi  tesadüf mü acep ?

31 Temmuz 2012 Salı

yeni başlangıçlar

yeni bir yerde her şeye yeniden başlamak..


20 li yaşlarda macera, 30 undan sonra tereddütlü, kırkından sonraysa düpedüz korkutucu...
bazen ise ,    her şeyi geride bırakmak ne kadar cazip geliyor insana ,  yaş kaç olursa olsun.
talihsizce sarfedilip, yürek burkan her sözü,   ifadeyi,    öküz altında aranan buzağıları,   insanın üzerine habire çullanan önyargıları ve ayağına köstek olan kıskançlıkları,   silkinip de atarak,  gidivermek ne güzel bir şey olmalı

selam olsun !  yeni bir gelecek inşa edecek kadar cesur olana..

görsel

27 Temmuz 2012 Cuma

zulüm

hiç kendinizi O'ndan uzakta hissettiniz mi ?

insan kendini nasıl da öksüz,  sahipsiz başıboş ve gayesiz hissediyor öyle zamanlarda,  değil mi ?
belki de avunmak adına,  böyle vakitlerde hiç bir zaman itibar etmeyeceği, lüzumsuz meşgalelerle vakit öldürüyor.

insanlara sevgisi nasıl da azalır ,kararır hayata baktığı camlar, rahmetle yıkanmadıktan sonra.

içindeki kocaman boşluğu doldurabilmek adına belki de,  selam bile vermeyeceği kişilerle, takılması.
kendini Rahmandan uzaklaştırdıkça, malayani aynı nispette çığ gibi büyümez mi sanki  hayatında ?
ama bunları yaparken de, ederken de hep biliyor aslında ; akıntıya kürek çektiğini, bütün suların menbaına aktığını.
öte yana doğru seğirtirken biteviye,  bilmekte nafile kaçtığını ve elbet bir gün , kıskıvrak yakalanacağını , hiç olmazsa   başı tahtaya vurduğu ve kendine geldiği o günde,  azığında getirdiğiiyle birlikte.

heyhat !  ne zulüm !  yaşarken de,ölürken de

25 Temmuz 2012 Çarşamba

ah ne çok işim var bilseniz, şu tatil mahmurluğundan bir kalkabilsem.

malum ;otelde tatilin hem iyi, hem kötü yanları mevcut.    bayanlar için yemek çamaşır ütü vs derdinin olamamsı zaten başlıca gitme sebebimiz değil mi ?     tatilde iş yapmaya hayır. lakin gel gör ki, bir kısım hamaratlıkta fersahlarca ilerde durmuş bizi gözleyen hanım- hatunlar,  otelde bile rahat durmuyorlar ayol.



bizzat gözledim ;   hatta hızlarından başım döndü.     bir bakmışsın yanımdaki şezlongda şekerlemede kafanı   çevirmişsin ki ,      uçmuş gitmiş denize.       bir hışım denizden gelmişse de,  bir vakit sonra hoop masaja masajdan gelince mayışıp kalır sanırsın  da, ne mümkin ?  cumburlop havuza atlayıverir kaşla göz arasında . ve yine büyük maharetle ,  istisnasız nereden geliyorsun'la başlayan,  ünlü şezlong sohbetlerinden de geri kalmaz hızlarından başım dönerken ,haince tatil sonunda daha yorgun olmalarını umar gibiyim.
evet tatilin kötü yanlarından biri bu etkinlikler,değil yapmak düşüncesi bile yoruyor insanı. o yüzden yine her sene yaptığımı yaptım;tembelce yatıp bol bol kitap okudum,salaş  giyindim .ta ki ayşesku gelene dek ,o ayrı post olsun bakalım.



kandil günü yine tevafuken oteldeydim,mescide sığmadık şükür .   Rabbim edilen her hayırlı duayı kabul etsin.   dikkatimi çeken nokta,açık yada kapalı sigara içen bayan sayısının hızla artması.     medeniyet bağımlısı insanımın,    doğal beslenme teranelerine kulak kesilirken,   filanca filanca bitki çayını içip ardından bi sigara tellendirmesi ne acayip !

ah bir de teşhirciler vardı;  görmek ve bahsetmek istemediğim,hatta bizzat şikayet ettiğim.   bre edepsiz ,  mecburmuyum    yerçekimine teslim olmuş uzuvlarını seyretmeye ? solaryum bu yüzyılın icatlarından değilmi ?
lütfen mahrum kalmayın bundan.

19 Temmuz 2012 Perşembe

ergenimle başbaşa tatil

yorucu yorucu yorucu
geçen sene,    pc den ayırırp ,odadan çıkaramazken,    bu sene başka bir gıcıklık buldu sinir küpü ergenim.   sanırsam iki nolu kız arkadaştan ayrıldı ve dünyası zindan oldu.   tabii bizim de.
ne kadar konuşsak da,   ıhh bana mısın demedi . acıyasım oluyorsa da ,iki numarayı hatırlayıp diş gıcırdattım sıpaya.
nerden mi vakıfım lüzumsuz bilgilere ? tabiiki gizlice okumak zorunda kaldığım küfürle harmanlanmış zırva mesajlardan.    bir de kız arkadaşı -sabık !-  mesaj atmış haspam ki,   kulaklarıma dek kızardım okurken. kız anneleri    -bendeniz dahil -   dikkatli olun,    erkekler daha edepli kızlardan.    ar diye bişey kalmamış bazı kızlarda .
mesajı kopyalayıp babasına atasım geldi,öyle sinirlendim.    değil onaltı yaş,   kaşarpeyniri olmuş bayan. Mevlam sapıtanlardan korusun cümlemizi.

zaten oldum olası heyecanlıydı oğlum,   şimdiyse saatli bomba ,bize sabır lazım bolcana .  yok yok dayanma gücü diyelim ..ahh bunlar da bu hengamede okumaya çalıştığım kitaplarım;


bu da sakız gibi uzayan;

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Z.teyzenin kocası kemal abi,   ağır ameliyat geçirdi.   büyük korku atlattılar,  patoloji sonuçlarını beklerken..
sık sık ziyaret edemesem de , herşeyden haberdar oldum.     fazla müdahil olamıyor insan,  ailesinden bir kişiyi aynı dertten kaybettiğinde.   teselli kelimeleri ne kadar iğreti duruyor ağzında bilseniz. teselli edeyim ederken edilen durumuna düşmesiyse an meselesi,     acı ne kadar küllense de  kanatıveriyor yüreği bir anda.

karşı taraftaki bir hastanede ameliyat olduğu için , ziyarete gidelim dedik.    lakin ah o 2,5 saatlik trafik canımıza yetti.    acılı endişeli    z.teyze ve kızını görünce,     fazlasıyla aç olan mideme koca bir taş oturuverdi. yara sarmaya uğraşırken,   sesimin ağlamaklı çıktığını farkedince ,kısa kestik ziyareti   ve nice zamandır gitmek istediğimiz mekanı denedik,    istanbulun meşhur rüzgarlı akşam üstünde;


bir de misafir vardı; arada toplanmamış masalardan nasiplenen.
menü güzel ,tatlı berbat manzara şahane ortam sakindi ;


goncamla başbaşa geçirdiğimiz günde,     eş dost dayanışmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez   daha anladım.      iki adım ötedeki teyze oğlumu,   her telefonuyla inciten karındaşımı  düşündüm
insan keşke akrabalarını seçebilseydi....

8 Temmuz 2012 Pazar

ne kadar sıkıldıysam da ne yoğun günler geçiriyorum diye başlayan yazılar yazmaktan ve okumaktan , yine de  ah ne yoğun geçiyor günler bilseniz.(zaten bu yazının amacı da bildirmek değil mi?)

kendime kafa tatili verdiğimden bahsetmişimdir muhakkak,   herkese söylüyorum çünkü. bir hafta resmen yattım;  zorunlu pişir kotar temizle hariç hiç bir şeye kalkışmasam da tepemde duruyor demoklesin kılıcı gibi yaz temizliği.    demokles kim diye sorma sayın okur google'a sor o bilir.
niyetim yaz temizliğini günlere yaymak ve yorulmadan yapmak olsa da kendimi bildiğimdendir ki; ilk üç gün kendimi paralayıp, son üç gün de şişireceğimden eminim.    ama güzel olan odurki;  tatilde yorgunluğumu stresimi ,  kafa karışıklığımı, şemsiyenin gölgesinde bırakır gelirim


kızım aniden gelmeye karar verdi geçen hafta sonu   ve günlkerimiz onu yörüngesinde geçti biraz da . cumartesi ona bişeyler hazırladım.     bugünse otobüs saatine dek arkadaşlarıyla takıldı.biz de goncamla istanbul fuar merkezindeki türkçe olimpiyatlarına gelen dünya çocuklarını görmeye gittik.nasıl kalabalıktı nasıl.çoğu stantlara sokulamadık bile. afrika asya avrupa diye ayrılmış bölgelerden afrikada izdiham vardı kendimizi daha havadar olan avrupa kıtasına attık hemen. orasının tutukluğu'nun yanında asya bölgesi görsel şölendi yahu.


avrupa seyahati isteyen bünye,  rengarenk japon fenerlerine,  türkmen halılarına hint kınalarına, hatta herkesin kafasına geçirip, poz verdiği tiftik başlıklara tav oluverdi. minik şirin babaya 20 tl verdim, hala ona yanıyorum. bir de gıcır pardesüme döktüğüm çikolata sosuna .yok ters oldu; üzerine çikolata sosu döktüğüm gıcır pardesüme.

minik kızımı yolcu ettikten sonra, bikoşu tepe home'a geçtik. pek severim ordaki conconlu şeyleri.tam koltuk bakıyorduk ki ergenimin heyheyleri tuttu, çıkardı bizi ordan .bu çocuk ne zaman eski munis haline dönecek ? bilen ? duyan ? tahmin eden ?
oradan torium ve aymerkeze geçtik,  goncamla istediğimiz ayakkabıya kavuşamasak da ,erkekime kıyafet alışverişi yaptık.  ona bişeyler almayı seviyorum :)

kısa günün karı ; kızımın eve getirdiği ilk günden beri göz koyduğum çanta kolumda artık (paralanana dek takarım biline ! )     hep o aldıklarıma minik gözlerini, kocaman açarak   benimm diye ünlemiyecek ya .


eve geldiğimizde açlıktan ,yorgunluktan başımız döneniyordu ve hemen iş bölümü; salata malzemelerini yıkayıp hazırladım,erkekim de sandviç hazırladı ,inanın öğlen yediğimiz dürüm kepazeliğinden katkat güzeldi.

yarın temizliğe başlayacaktım ki,plan yapılıverdi. hep tv'den seyredip duygulandığımız türkçe olimpiyatlarına biletimiz var !    öncesinde kısa bir alışveriş molası belki :/

not: tatilden yeni dönmüş bünye ,ses vermek adına  önceden yazdığı yazıyı yayınlayıverdi işte :(

8 Haziran 2012 Cuma

ordaydım

tahmin ettiğiniz üzere,  pazartesi akşamı sinan erdem olimpiyat stadındaydık.    evimizden vakitlice çıkmış,anlık kapris uğruna bakırköye sapmış ( kumpir ve çiğköfte molası ),   hoş bir sürprizle yeni açılmış lokumcuya uğramış (seyrederken sıkça şükrettiğimiz bir tevafuk oldu bu ) soluğu salonda almış,    yerlerden yer beğenerek , tepelere konarak izledik .
senegalli kızlarla texaslı sarışın çocukları folklor gösterisi ne güzeldi ve ne kadar gururlandık;



her sene tv'de, sanki katkım varmışcasına yüzsüzce gururlanarak seyrettiğim programı, canlı izlemek pek keyifliydi.  bir de memleketimin insanı kımıl kımıl edip ,habire gezip durmasa süper olacaktı.

organizasyon profesyonelceydi.     düşüncesiz ana babaların çocukları , gene sahneye çıkmaya yeltense de dedim ya,   profesyonel tutum izin vermedi. o kadar çalışılmış emeğe olan ilginin dağılması, sadece can sıkardı zaten.

bir de kapanışta çocuklar sahnede şarkı söylerken işgüzar insanların erken çıkma telaşıyla koltukları boşaltma ayıbı olmasaydı. erken kalkanlar trafik ışıklarında bekledi oysa ki.demekki medeni olmak için bir kaç fırın ekmeğe daha ihtiyaç var :(

6 Haziran 2012 Çarşamba

hani bazı konular vardır   kaşınmaya müsait her daim ; herkesin kamplara ayrıldığı.
bazıları siyasidir , bazıları toplumsal.    herkes kendi fikrini söylese de,   ortak bir nokta muhakkak vardır .en uç siyasi görüşe sahip insanlar bile,  gönüllü maşa ya da vatan haini olmadıkları sürece, ülkenin refahı ve güvenliği noktasında, beraber hareket ederler.

kılık kıyafet mesela , senelerce iran devrimiyle korkutarak insanları , kapı komşusuna terddütle bakar hale getirdiler.   gerek tvde ,gerek gazetelerde   yaza-söyleye , insanların kafasında tesettürü şarta bağladılar; altında başka amaç yoksa kapanabilirsin .    ve biz bunu duymadık mı toplum içinde, en yakın gördüğümüz kişilerden ?    kendimizi az mı savunduk Yaratıcının emrine uyuyoruz diye?

yok ya ?    kapanmak için senin rızanı almak zorunda mıyım ?
bir de muvaffakatname imzala istersen .ben sana şart koşuyormuyum , şuranı şu kadar, buranı bu kadar gösterebilirsin diye ?
haddini fersah fersah aşan gafillerle dolu ,hay gidi çarpık dünya..

ve bazı konular vardır yine,  insanı kamplara bölen; ama sonucunda herkesin mutabık olduğu . birini katletmek cinayettir ,ister düşmanını , ister doğmamış çocuğunu; birinin yaşamını sonlandırıyorsun.
evet doğru ,senin bedenin = senin cinayetin = senin vicdan azabın.
başına geliveren katmerli belaların da başlangıcı.

evet bu dünya, kendi vicdanını boğmak,bir nebze olsun unutmak  uğruna kudurmuşcasına çevresine saldıranların dünyası..

4 Haziran 2012 Pazartesi

demin okuduğum kitaptaki,     akşamın  çaresizce yavaş yavaş  çöküşünü anlatan satırlar,   eskilerde köydeki başka  bir akşamı hatırlattı.

mutlak sessizliği bozan,     ormandan dönen ineklerin keçilerin çanları ,onları yönlendiren çobanın hiçbir mana ifade etmeyen bağırtıları,   yan eve seslenen komşu kızı,   buna eşlik eden cuma akşamına mahsus bazlama kokuları...


bir şehir kızı için, bu ortamın verdiği sükünet,  ne kadar önemlidir.    kendiyle barışır,  hayata şevkle bakar.bu dinginlikte nedensizce yaşarır gözleri.   belki de huzurun hediyesi mutluluktan,  belki de bomboş kalbin özlemlerinden.

heyhat! bilmezsin ki,o kalp dolduğunda bu huzura hasret kalacağını.
çoook sonraları kalbin üzüntüyle buruştuğunda ,sevgilinin talihsiz lakırdılarıyla kırıldığında ,o sakin köy akşamını burnunun direği sızlayarak anacağını bilemezsin ki hiç.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

hestayım çorbam nerde ?

kulak asmayın,ağrıyan boğazımın gazıyla sarfettiğim cümlelere.

hastalıklar devam ediyor,   felaket tellalı gibiyim son günlerde zaten,haber verip kaçıryorum.   tam bu sene hasta olmadım derken,   önce evin içinde düştüm ,salakça hem de.    ayağımı kaldırmam gereken yerde beynim ayaklarıma emir göndermedi zannımca ki;    lobut gibi devriliverdim.   tutunmaya çalışsam da ne mümkün ?     bir baktım yerdeyim. sonrası şekil değiştirmiş ayağımla bakışıverdik.
hastane felan derken ,   buz küpleriyle sarmaş dolaş yattım bir iki gün.    gözüm açılmışken bir pazara gideyim dedim .   hani malum hepimizin sezonluk çorap çamaşır alışverişi için,üşütmüşüm ki öksürük tıksırık başlayıverdi.
kızıma her geldiğinde bir iki sürpriz yaparım, minik şeyler işte ;



meselenin vehametini anlamamışım ki,lise arkadaşlarımı ağırlayasım geldi.  şak ! diye ertesi gün yataktayım.o gün bugündür böyle.
bugün biraz açıldım da sohbete gittim,iyi ki de gitmişim.   dünyadaki bütün kötülüklerin babası olan ırkın hakettikleri belayı bulacaklarını öğrendim ,soğuk soğuk sular  sular serpildi yüreğime.

ah sohbet grubumuzun  çaçaronundan bahsetmeliyim size;    geçen hafta yediği herzeden de.
bu hatun hanım hanımcık gözükmekle beraber,   sohbeti kaynatmakla muhalefet olmak arasında gidip gelmekte aslında düzenli bir öğrenci.lakin baştan beri kanım ısımamaktaydı kendisine,bak sebebi varmış işte. hocamız takva ehli olmakla beraber,asri gelişimlerden ve haberlerden asla uzak olmayan bir bayan.aynı böyleydi çemkirirken;


bir ara memleketi birbirine düşürenlerin neseplerinden bahsederken ,bizimki bir hışımla söze karışıverdi.sanırsın ki , onlardan.   halbuki iktidara hasret kalıp da ,   ağzı köpürenlerdenmiş ki,ne söylediğinin, daha önemlisi nasıl söylediğinin farkında değil.  hoca hanım,islami terbiyeyi nasıl da sindirmiş içine;  hiç uymadı onun tükürüklü sataşmalarına,tatlılıkla halletti meseleyi, asla ve asla yapamayacağım şeklide.
ah hasta yatağının vazgeçilmezleri;



ayıplayan ve hor gören bakışlarım çarpmış ki gözüne ,surat asılan oldum bugün.terbiyesiz biri olsaydım diyecek lafım vardı,   lakin bloggerde küfredip rahatlayanlardan değilim.
hani hiçbir şey sebepsiz olmazmış ya;    islamı hayatına uyarlamanın ne demek olduğunu ve insanların nasıl bir anda değişebildiğini öğretti bu olay.sevmiyorum seni insanoğlu,çok kaypaksın bea !

25 Mayıs 2012 Cuma

yine ara verdim epey.     sanırım düzenli yazma alışkanlığını kaybedip , blogger gözlüğünü çıkarınca insan,ipin ucunu kaçırıyor.

sömestr tatilinden beri,    oğlumun zayıfları  düşüncelerimin çoğunu kapladığındandır ki,  kendimi adeta  yarım kapasiteyle çalışan makine gibi hissediyorum.    sadece mecburi aktivitelere devam; evi topla ,yemek yap ,yat uyu,kitap oku ,üzül üzül..


yapım itibariyle,    üzüntümü içimde şişirip,    balon yapamadığımdandır ki,yerli yersiz ağzımdan zıplayan kelimelerle ,   ortamı germekte olup,   buna ket vurmaktan acizim.

ah nasıl da sabredip yeri geldiğinde sonuca uçan atışlar yapan biri olmak isterdim.
ya da gamsız bir teyyare..

görsel

7 Mayıs 2012 Pazartesi

ya da

hiç oturduğunuz koltuğun battığını hissettiniz mi ?   ya da ne arıyorsun burada diye,   nerdeyse dile geldiğini ?
ya da soluduğunuz havanın,  ciğerlerinize adeta isteksizce girdiğini ..
bazen öyle ortamlara girersin ki, -isteyerek ya da istemeyerek-   orası  git ! diye ciyaklar adeta;   ruhunla duyarsın bunu.

bunun sebebi; ordaki insanlar belki negatiftir sana.    lisan-ı halleri ne kadar kibarsa ,   duyguları da o kadar uzaktır.    tüm kalpleriyle sensizliği istediklerindendir ki ; sohbet zoraki ve alabildine samimiyetsizdir.
ya da insanlar çok zıttır benliğine.   onlar kendileri çalıp oynarken,  mütemadiyen sorarsın kendine ne işim var burda diye ?


ben'le başlayan cümlelerin,   enaniyet dalgalarından boğulmamaya çalışırken,  terke-i diyar eylememenin iki sebebi vardır zannımca;
epey çaresizsindir ,  ya da insan lakırdısına susamış .lakin bilmezmisin ki ,bünyene yabancı madde girdiğinde hasta eder seni atana dek.
ya da vicdanının sesini yok sayacak kadar inatçısındır, illa kalacağım diyerek kabullendirme savaşı verirsin.

behey gafil ! bilmezmisin ki seni ordan iten sinelerin en dibinde gıbta saklanmış ve nefes almaya çalışmaktadır. vicdanı boğmaktansa ,yalnız olmak daha evla değilmidir ?

hem yalnız olmak bu durumda daha evla değilmidir ?


görsel

2 Mayıs 2012 Çarşamba

ahvalimiz ..

kürkçü dükkanına uğramaya karar veren Neval  anlatıyor;


annem,   kısa bir müddet için evine gitti,hastalanınca yine aldık bize.   yaşlanınca insan havadan nem kapıyor biline..
birbirimize epey alıştık,  evde üçüncü kuşağın olması da güzel his,  lakin ergenimle yaşadığımız kaçınılmaz sürtüşmelerde ,    ister istemez taraf tutunca ,ödüm patlıyor kalbi kırılacak diye.
işte o anlarda aklıma ,onların yaşlarında annemle tartışırken anneannemin de müdahil olduğu geliyor,  demek her şey sırayla yaşanıyor diyorum.



minik kızım stajını bitirdi, evde tembellikte.    avareliğindendir ki, tv' de her gördüğü tarife sulanıp, başımı şişirmekle,    kardeşine sataşmak arasında gidip geliyor amaçsızca.   azıcık da babana takıl desem de, şakayı seven birine sataşmak hiç zevkli değilmiş.

kaynanam bize gelmek için, aneyin gitmesini bekliyormuş :((    bense azıcık kafamı dinlemeyi :(
yazın olan sürtüşmeden sonra,  gelmez diye düşünüyordum oysa. ya yüzsüzlük edecek kadar istanbula gelmek istiyor,   ya da soğukluk girmesini istemiyor .   nasıl davranacağımdan emin değilim. tek bildiğim; bir dahaki gidişimde surat asarsa bavulumu toplayıp eve geeleceğim.
insan bir yaştan sonra ya pervasız oluyor ya da tırsık


bahar ayı en çok bekleyip , kararlar almak istediğim zaman dilimi olmasına rağmen,  en verimsiz geçirdiğim mevsim maalesef.   yeni başlangıçları ne kadar istesem de,aniden ortaya çıkan sorunlar zihnimizi alabildiğine meşgul ederken,   bir yandan da takatsiz düşüren halsizlikle boğuşuyorum.
mevsim yorgunluğu diye geçiştirmek istediğimde ,gitmediğim doktor randevum geliveriyor aklıma

29 Nisan 2012 Pazar

sahilde bir gün

bugün kendimize izin verip  , boğaza gittik.



kızımın okula dönüş günü yaklaştıkça  yüreğimiz de yanmaya başladı,  ufaktan ufaktan. hele dönüşünün belli olduğu  ilk gün,nasıl ezik ezik olmuştum.     üç ayda nasıl alıştık ;  sanki hiç gitmemiş ve hep kalıcak gibi ,lakin bütün sayılı günler gibi geldi geçti .   ne kadar üzülsek de alışmalıyız artık ufaktan  onun yokluğuna ,yuvadan uçma alıştırmaları bunlar bizim için.
ah kızlar ne kadar tatlı ve vefakar,oğlanlarsa ömür törpüsü .Rabbim eksik etmesin başımızdan.

aslında sabah kahvaltıya dışarı gitmek  istesem de, erkekim ve boncuk kızım bizim balkondaki kahvaltının ziyanınkine beş basacağına ikna ettiler  ve sonuç;


bir iki yere uğrayıp,  sonunda akşamüstüne doğru mekanımıza vardık.    birbirine yer  darlığından yakın tutulmuş masalar,    o dar aralıklardan geçmeye çalışan garsonlar,   mis gibi boğaz havası  ve bunu perdeleyen yan taraftan gelen ağır ızgara kokusu...

her yaştan müşteri profili; genci- yaşlısı , çocuklu -çocuksuz ,istisnasız uzun uzun oturmak için gelmiş gruplar. pidelerinin ve sütlü tatlılarının methini duyarak gittik,    yanlış bir seçimle iskender yedik.    tatlıda kararsızdım kızımın tavuk göğsü tatlısından biraz,     goncamın kazandibinden biraz derken, krem şokolada karar kıldım. yanlış karar..



emirganda laleleri görelim diye niyetlensek de ,  yeterince üşüdüğümüze karar verdik ve yoğun istanbul trafiğine daldık.

demekki neymiş ? boğazda balık ya da iskender değil,   pide yenecekmiş.     mis gibi kaşarlı çıtır çıtır.

9 Nisan 2012 Pazartesi

baharın tatlı kokusunu farketiniz mi?   yeşeren otların kokusu mu desem ? yoksa umutların mı ? sıcaklığın artmasıyla cesaretlenen bahar çiçeklerinin mi,  yoksa yeniden dirilişin taptaze soluğu mu ?

ya insana verdiği yaşam sevincine ne demeli ?   insanları iyimser düşünmeye  sevk eden kış güneşinin iliğimiz, kemiğimizle beraber kalplerimizi ısıtması ?


tam piknik havası ...diye yazacaktım ki,hava bozuverdi,kombi  mesaisine başladı,arap kızı da  camdan bakmaya.

yine ara verdim epey,   lakin  yoğun günler geçirmekteyiz .  doktor amcaya kontrole gittik.gene azarı yedim ve anladım bu kadar iyi doktor olmasına rağmen,neden bu kadar az hastası olduğunu.üstüne üstlük 20 günde bir muayene ücreti istiyor zat-ı şahane.vermeyerek öcümü aldım.

oğlum okulda sorun yaşıyor ,sık sık oradayız bu yüzden.kızımın da aynı yaştayken böyle otorite kabul etmez olduğunu düşünüp teselli etmeye çalışıyorum kendimi.işin kötüsü  kızım hala başına buyruk :(

bir hafta işe ara verdim ne mi yaptım ?


kendimi kitaba verdim.ejderin aşkı ; paranormal bir kitap.savaşçı bir prensesin kurtarıcısı ejderhaya olan aşkını anlatıyor ve kesinlikle  +18  .    ejderha da , yakışıklı bir prense dönüşebiliyor tabii ki. yoksa ağzı alevli,  pullu kuyruklu ejderi ,  kim ne yapsın demi ?

diğer bitirdiğim kitapsa;   hayallerimin arka bahçesi.     bir güneyli bayanın çocukluğundan başlayıp, olgunluk dönemine uzanan hikayesi.     aile ilişkileri ve unutulmaz aşkı.
ahh seviyorum güneyli romanları;    güneyli vampir serisi, meşhur rüzgar gibi geçti kitabı ve deanne gıst'in kalbimin sahibisin 'i. herkese tavsiyemdir.
okuyun ve dertlerinizi unutun

7 Nisan 2012 Cumartesi

hadi koltuk alalım

dedik ve maskoya gittik bugün,erkekimle .amacımız 20 yıllık koltuk takımımızı azat etmekti çektiği çileden.
işte şunlara şunlara baktık;


bu tür takımlar 7000 tl


bu deri  ciciler 11000 tl
hala şoktayım.sahalardan nekka uzak kalmışım,eski koltuğumu daha bir beğenir oldum .bu takımı alacağıma;
a) hacca giderim
b)ufak bir düldülle ayağımı yerden keserim
c)eski takımımı beş kez felan kaplatır kaplatır otururum misler gibi

ama koltuklar pek rahattı bea

5 Nisan 2012 Perşembe

aylar var ki;  görmedim o güzel yüzünü
hayalinle idare ettim, benim gülüm
gözlerine bakarak diyemedim, bir sözümü
telefonla idare ettim, benim gülüm


hep aradım ben, o güzel kokunu da
bulamadım ,geçmişle idare ettim , benim gülüm
gelmedin,sevmedin, sakladım hep hüznümü
gel dersin ümüdiyle idare ettim, benim gülüm

1 Nisan 2012 Pazar

bugünlerde başım döner oldu ,memleketim insanının değişim rüzgarından.
herkes farketmiştir, gündemin ve değerlerin  nerdeyse ışık hızıyla başkalaşmasından.



misal mi?  buyrun;
köşebaşında bir adam dikilmekte amaçsızca. karnı aç ama,  cebinde android tel.
dolabım tamtakır kuru bakır,   maaile boğazda kahvaltıdayız ,    ayıptır söylemesi
işsiz lakin , her hafta sonu gezen, oraya -buraya takılan tipleriz
insan haklarına über saygılıyız,    bu yaşlılara öncelik tanımamı gerektirmiyor ki.  acelem varsa iterim bile, ufak ufak.

düşünce ve konuşma özgürlüğümüzse,  her ay 1000 dk.geyikvari konuşmalardan belli değil mi?
bolluk güzel şey,   israf olmasa.    bir tarafta atılan nimetler,diğer yanda açlıktan ölenler.  bayat ekmeklerden tatlı yapan var mı hala ?      ay ne kadar köylü işi ayol.
her şeyin doğalı makbul,  insanın hariç.    onun kıvıranı gözde, her mecliste.



kopyalamayalım gavurcuklarda her gördüğümüzü,   bizim kalıbımıza uyar mı acep ? diye düşünmeden.
minik minik çocuklar, tonton ninelere sevinerek yer versinler. bunun yolu da lütfedip,   kendi miniğimizi kucağımıza almaktan geçmiyor mu ?
telimiz son sistem olsun,tamam.     lakin önce ekmek parasını koymak lazım, cebimize.

muhakkak ki,   değişim rüzgarının bir ucundan biz de yakalanmışız, savrulup duruyoruz. oysa ki kuytu köşeye sinip,   ayaklarımı sıkıca gömmek istiyorum toprağa.

uygarlıkta ilerlemeye evet ,ama insani değerlerimizi arkada bırakmayalım please

30 Mart 2012 Cuma

küskünüm sana..

vakit ayırmadığın ,
mutlu etmek adına çaba sarfetmediğin için
hayat gailesinin uçuşan sayfaları arasında, bir yerde kaybettik galiba    beraberlik heyecanını.


çocuklara darılırken,  listenin başına adımı koyduğun için.  en büyük ve  en suçlu çocuğun gibi görmeye mi başladın ki acep ?

söylediğin her söz,  kulağımda sitemkar yankılar bıraktığı için.
zihnim kayıtsız,yüreğim uzak sana bugünlerde

ne kadar da sarsa kolların ,küskünüm sana
ey sevgili

28 Mart 2012 Çarşamba

huzur deyince ne geliyor aklımıza ?

sakin bir yuva;    kavgasız,gürültüsüz.
meselelerin bağrışarak değil,konuşarak halledildiği,  insanın gün içinde hatırladıkça içini sıcacık eden,hayata karşı sığınağımız
minik ya da geniş bir aile;    her zerremizle kendimizi adadığımız,  gücümüz yettiğince yüzlerinde gülücükler açtırdığımız.
dertleriyle hemhal olduğumuz

sağlıkla alınan bir nefes..

besmele ile hazırlanmış bir sofra;   helalinden kazanılmış iki lokma yemek.
o sofrada edilen tatlı bir sohbet.

nimetlerin şükrü için ailecek kılınan namaz
başka ne olabilir ki  huzur ?

25 Mart 2012 Pazar

YAREBBİM ne yorucuydu günler..
aney hasta,   goncam bel ağrısından yamuk,    minik oğlumda mide ağrıları,   geç gelen ve bizden uzaklaşan kuru kızım..
hiç birine yetişemeyen lakin bol bol üzülen teyyare...




anneme doktor tedavisine başladığımızı anlatmıştım ;   hani şu celalli doktor.   bir kamyon dolusu ilacı aneye ve erkekime dayamıştı.    10 tane felan içiyorlardı günde.    sonra gelsin yan etkiler;    uykusuzluk ,mide bulantısı vs vs           üzüntüyle pek de başedemeyen bünyem,     geceleri de bu minvalde rüyalar görüyor,    bazen de ergenimin başında nöbet tututyordum.    kas gevşeticiler yüzünden,   nerdeyse elleri tutmayan goncama mı,  yoksa iki lokma yiyemeyen oğluma mı ,    uykuları heba olan aneye mi üzüleyim,   şaştım.

annem ; evladı gülünce gülen,    çocuk gibi avutulmak isteyen,  ağzı dualı annem.    hayatı hep koşturmak ve telaştan ibaret olan,   neşeli ve huzurlu anları ne kadar da az yaşamış olan ,iyilik timsali  bir hanımcık.  bu yaşında bile,   yanyana geldiğimizde istisnasız ,    annen senden daha güzelmiş yakıştırmasını duyduğumda alınmadığım tek kişi.    hep vermeye alışık olduğundan ,istemeye alışık olmayan bir kişilik.



genç kızken,hep koşturmacasını hafifletmeye uğraşırdım,  bir gün biter ümüdini  hep taşıdım.   bitmedi,hala da bitmiyor.     gençliğimizde evimiz kalabalıkken,  -herşeyin otomatikleşmediği zamanlardan bahsediyorum-evin işi hiç bitmezdi de,   gene de gezmeyi sıkıştırırdık araya.
hepimiz ev bark sahibi olduk,  ayrıldık,   lakin aney hala koşturnacalarda oldu.    aniden karar verilen,zorunlu kaplıca gezileri,yazlığın inşaatı derken,babamın hastalığı.      vefatının akabinde,şaşkın ve yaralı bir kimsesiz kuş misali,güvensiz birine dönüştü annem.

yeteri kadar ziyaret edemedim,çalıştığım için.    oğulcuklarıysa yakında,    lakin ihmalkar.   her işini kendi gördü,durdu.  yetmezmiş gibi,  miras anlaşmazlıklarıyla yıprandı. tam sular durulmuşken kardeşimin vukuatları başladı, annemde de titremeler.

hakikaten de dünya güzel bir yer değilmiş
ve günden güne de kötüleşiyor sanki

22 Mart 2012 Perşembe

dövme beni doktor amca

pazartesi günkü doktor maceramızın ortasında,    nerdeyse ağzımdan çıkıverecek bir söz oldu bu, goncamla bizi azarlayan doktora karşı.
malum ,   goncamın midesi,tiroidim derken ,sık gideriz doktora.    bu sefer goncamın rutin bacak ağrılarına bel ağrısı da eklenince,    aneyin el titremeleri artınca, şişlideki yaşlı bir doktora gider bulduk kendimizi.
iyi ki de gitmişiz, neler bulmadı ki ?    sol bacakta güçsüzlük belde fıtık ( bunu cem yılmazın söylediği şekilde telaffuz ettiğimi düşünün),   dizlerde menüsküs,ileri derecede üre bulundu.    aynı tahlillere bakan ve bize birşey yok diyen, cerrahpaşa profesörünü buradan selamlıyorum , güzel (!) dileklerimi sunuyorum kendisine ..


aneye gelince, yıllar süren üzüntü ve babamın hastalığı süresince,  içe atılan gözyaşları yüksek tansiyon ve elinde titremelere yolaçtı.     doktorun detaylı incelemesi sonucu ,adını telaffuz etmeye niyet bile etmeyeceğim bir hastalıktan bahsetti .    neyse ki,parkinson değilmiş.    kötü haber;   ilaçları über pahalı.

yaşlı doktor iyi hoş da, iki de bir azarlamasa ,tonton bile diyebilirim.    bir de taktı ,  şamar oğlanı yaptı nerdeyse  .   gel buraya diye çağırıp,    o meşhur kırmızı  ilaç kitabında verdiği ilacı buluyor, teyit ettiriyor .doktorum sanki de,   konsültasyon yapıyoruz.     isteseydim öss'ye çalışır,  olurdum bi doktorcuk  bea.

arada gönderiyor yerime ,  beş dakka sonra çağırmak üzere.   hayır, odada üç kişiyiz, soruları niye bana soruyor ,bilemedim gitti.
goncam çözdü adamı;   ne dese hı diyor,kurtuluyor.    oysa akıllanmadığımdandır ki, duramayıp karışıyorum azarı yiyip oturuyorum.
ah bir de demez mi çıkarken,   kocana da anana da iyi bakamamışsın diye.
hıh tamam, suçlu bulundu.

19 Mart 2012 Pazartesi

ergen-anne diyalogları



oğlunu özlemiş anne  okuldan gelen suratsız oğluna sarılmak ister.lakin nafile boyu yetişmez bir kere.buseye eğilmek diye bir şey zaten söz konusu değil.
annesinin gülü gelmişşş diye çığrınır  anne. ters bir bakış alır karşılığında .lakin gayretlidir; sakallı yanaktan makas için seğirtir çaresizce.sonuç  hüsran
bu sefer hoşbeş etmek ister .diyalog başlar ;
-nasılsın minnoşum ?
-homur,homur  (iyiyim demek oluyor ergencede)
-açmısın ?
-evet.
-ne istersin ?
-yap bişeyler banane .
-nasıl geçti bugünün ?
-nabıcan ?
yay burcu anne için iplerin koptuğu an...


görsel

15 Mart 2012 Perşembe

toplu taşımada zorunlu kulak misafirlikleri

denk gelmişsinizdir mutlaka bu tür diyaloglara; iş çıkışı yorgun dimağlara tam bir şenlik lakırdıları.
sohbeti uzatmak için sarfedilen gayretler
bu gibi durumlarda,   gsm operatörlerine ne kadar kızıyorum.   dakikaları abuk subuk konuşmalar olsun diye dağıttıkları için.
geçen akşamüstü.yorgun beynimin,süküneet çığlıkları arasında mecburen dinlediğim muhabbete bakıverin bir yol;
-ama sen bir gün yakalanacaksın,pencereden kaçmak da neymiş ?
.....
-hem de kadın evli ha ? (burdan hareketle ,erkekle konuştuğunu anlıyoruz minibüs ahalisi olarak)
....
-ayağını denk al,bak baban duyarsa (güya fırça çekiyor,ağız kulaklarda)
ve bunun gibi zırvalar daha...



bir başka akşam yine,yanıma oturan kızla aşkısının çekişmesini dinlemeye mecbur muydum sanki?
-aşkıım merhaba  :)))
...
-iyi ben de tülaylara gidiyorum ders çalışmaya.
-!!!!!
- ne demek ? izin mi almam gerekiyor senden ?
- homur homur
-sen geçende taksime gittin,sordun mu bana ?
....
-tamam bu konuşmayı bitirelim artık
.....
-yanlış düşünüyorsun ( aşklı meşkli söylemler uçtu gitti)
-kapatmak istiyorum !   çattt !
tamam tartışma aşkın tuzu biberi de,başkasına duyurmanın alemi ne ?
hele en çekilmezi de kimbilir nelerin mevzubahis edildiği, dilini anlamadığımız konuşmalar; neceyse artık
kimbilir ne diyor abidik gubidik ?    diye şüpheli bakışlara maruz kalsalar da,   tınnn




biz bir zamanlar utanır idik ,ulusca.     uluorta kavga da etmez,cilveleşmezdik de.    eşimizin tenhada ettiği bir kaç tatlı söz,     belki de gizli saklı bir buse,     şimdi altlara serilen dünyalardan üstün idi.
çünkü bizim gizli dünyamız , gerçekti.      şimdiki gibi cümle alemin önünde sergilenen oyunlara sahne olmak yerine,    yeri gelince sevinip,bazen de üzüntülere gark olduğumuz özelimizdi bizim.

duyguları ayan beyan yaşamak , moda mı oldu ?
yoksa hisler samimiyetten uzaklaştı da,    milleti ikna etme çabaları arasında, içimizi mi rahatlatmaya çalışıyoruz ?

12 Mart 2012 Pazartesi

vefa


ne kadar zıttır ayran gönüllüden,unutandan,    vefakar insan.
verilmiş bir bardak suyu unutmaz o,    diğerine dünyayı sersen görmez gözü.
sevgiyle beslenirse bu duygu ,hayatı nasıl da kolaylaştırır.

vefadır insanı insana gönüllü köle eden.     en gururlu kişiyi,     alçakgönüllü bir hastabakıcıya dönüştüren.
unutmamaktır güzel günleri.     öyle günler ki; etkisi ömür boyu süren

vefadır insanı sevdiğine bağlı kılan.     aşk çoktan yitip gittiğinde bile.
ve yine vefadır ki;     ak saçlı nineyi dedeye dünya güzeli gösteren.


görsel

10 Mart 2012 Cumartesi

bugün

ah bugün.. teyyare neler yapmadı ki ?



işten ayrılmak için kapris yapana,  dilinin ucunda buyur kapı lafı sallanıp dururken,   çıkmasın diye bin dereden sular mı getirmedi ?
sezonun en civcivli zamanı ve hazırda yerine koyacak kimse yok şu an.   onun işini azaltmak için iki katı mı çalışmadı ?      şartlarını iyileştirelim diye mi çırpınmadı?       acaba kalbini mi kırdık bilmeden diye, ağızlar mı aramadı ?     halbuki geçen gün istemenin zorluğundan bahsetmiştim değil mi ?  kimseden bişey istememenin verdiği güvenle.     aldın mı cevabını ?

kendimi biraz tanıyorsam,    ya bu kızla iyi anlaşacağız herşeyi unutup, ya da sezon sonu kapıyı gösterip,  içimi ferahlatacağım. korkarım kırmızı halı müptelası oldu şapşal.