30 Nisan 2011 Cumartesi

ve yine farkettim ki ;

türkiyem insanının,      insan hakları konusunda      bir kaç fırın ekmeğe daha ihtiyacı var.
küçük veya     büyük işletmeler farketmiyor,  senaryo aynı;       giderler kısılmak istendiğinde, ilk akla gelen iş gücünden    yani işçiden kısmak oluyor ;     maaşı artan işçiyi yolla gitsin .      yenisini bulursun ucuza elbet.   hoşuna gidiyor  o meblağın bir kısmını ,    şu veye bu şekilde geri almak





ister mason dedenin ,  ister hacı amcanın mirası      kodaman firma  farketmez,    torunların çözümü hep aynı.      belki     de bitirilen  okul aynı.        maniciklerini misli misli katlarken,     bir yuvanın bacasını söndürmek,     aileleri eli böğründe bırakmak,      taşlaşmış vicdanlarda bir çentik bile bırakmıyor

neyseki; türkiyeyi gelişmiş ülke sıralamasında,      alt sıralardan üst sıralara doğru hamle yaptıran,    kişibaşı milli geliri 2500  dolardan ,   10 000 dolara çıkaran bu kötü hükümet şu yasaları da çıkarmış ;

-15 yıl   ssk ya primi ödenen çalışan,    dilekçe verdiğinde tazminatını almaya hak kazanıyor

-sigortalı  çalışan isterse 1 gün çalışsın,    ücreti yatmak zorunda,ağır cezası var.      ödenen prim,    devlet tarafından koruma altına alınıyor      ve emekli olduğunda,    hak sahibine iadesi yapılıyor.
yani    çalıştır- çalıştır- prim ödeme asla    devri bitti gitti.
acaba emekçiyiz nidalarıyla,    meydanları doldururken birilerinin amacına piyon olanlar,    bunları biliyor da işlerine mi gelmiyor ?

29 Nisan 2011 Cuma

eğlenceli dinlence

bugün akılda cuma pazarına gitmek vardı , uymadı.     hiç bir pırtıya ihtiyacım olmadığına karar verdim.  olanları bile her zaman giyemiyorum ki    .takdir edersiniz ki,     aklı başında insanların iş kıyafetleri de ağırbaşlı olmalı ( bknz ben.   tevazu da can dostumdur zaten ).

sosyal hayat facebookla sınırlı kalınca,       evdeki kıyafet de eşofman olduğundan,  hanımlar arasında giyilebilecek kıyafetler de,    dolap bekçisi oluyor haliyle.

ee pazara gitmedim de ne yaptım ?    böcüklerimle uzun uzadıya kahvaltı.   hani şöyle öğleye sarkan cinsten.
daha sonra  sevginin,   orjinal görünüşüyle ağız sulandıran  portakal aromalı kurabiyesini  pişirdim ;





yine sevgiden, sodalı poğaça    ( sevgi bebişiyle uğraşadursun,  burada kulaklarını çınlatalım ) ;

isteyen buyursun alsın.      lakin hepsi bitti ,gitti




yoruldum da  rahat durdum mu ?  ne gezer ?  sbs adayı oğluma çemkirdim,  bol bol test çöz diye.
yakında geceleri de,   aynı şekilde sayıklamam an meselesi he.
erkekim geldiğinde,   sahile indik;





kuru kızım araba kullandı biraz   ve   en az iki kaza atlattık.    havamı attım hemen ;     ben bile daha güzel sürerim diye.     titreye titreye kahve içtik, koşa koşa  geldik evimize .

ahh     bunlar da,    sahilde reklam için gezen, anaokulunun elektrikli arabası  ve gezi treni ;


28 Nisan 2011 Perşembe

gizli gizli hayaller

boncuklarımı yetiştirmek ,     kendi yuvalarını kurduklarını görmek





oğlumun tamamen iyileşmesi





kendi arabamı almak,    kimse sponsor olmadan

 



umre ve hac yapmak maaile
goncamla emekli olmamız





ve önce  bir türkiye gezisi ,dikkatle planlanmış
sonra da  ver elini dünya seyahati belki de karavanla





iki kişilik yeni bir ev kurmak ve gönlümce döşemek
el sanatları,ev sanatları,ikebana   ,boyama vs vs bulabildiğim her kursa gitmek





ya nasip !  diyelim



.

27 Nisan 2011 Çarşamba

kramp dilli kızım

büyük boncuğum, orjinaldir (klon değildir dermişim) .     hareketleri de öyle.

daha yakına kadar,   yaramazlık yaptığını görmesem,  inanmazdım.     çocukken inanılmaz afacandı.
her temizlikten sonra,   gözüme baka baka bir saksı çiçeğimi alaşağı ederdi.       sehpalarımda hiç süs olmadı,    daha doğrusu sehpa kullanma fırsatım olmadı,    hala da yoktur.     olsa eminim onu da hallederdi şimdilerde.

laptop çantasını,    bacağına vurdurup çürüten birini duydunuz mu ?
ya da  gaz lambasının, cam borusunun ucundan aleve bakarken ,   gözünü yakan ?





koşarken,    bacaklarına takılıp düşen,     bu yüzden koşamayan ?
üzerine dökülen saçları,    gidip atmaya üşendiği için,    cebinde biriktiren ?

ani parlamaları ,   pişmanlık rüğzgarıyla     sağnak yağmura dönmeye meyilli
bunun yanında ;
sevdiklerine aşırı bağlı olan ,   asla satmayan

minikken tam bir paspal olmasına rağmen,     artık bir dışarı çıkma ritüeline sahip olan
sevgi böceği,     kendini koltuktaki annesinin üzerine atacak kadar,   hem de
kuru kemiklerini  batıra batıra,     annesini yastık yapan
ahh ...en son icraati,   diline kramp sokacak kadar,    aşkla şevkle sakız çiğnemek

bütün bunlara sebep aramaktan vazgeçtim artık.    tipik ikizler deyip geçiyorum

farkettim ki ;

       faili meçhuller sona ermiş






japonlar,     nükleer felaketten güneye kaçıyorlarmış

başka felaketlerden de,    imkan nispetinde kaçılabilirmiş

ya dağların dümdüz edildiği,     kaçacak deliğin tükendiği  o meş'um günde ?

ağzına vurunca garibin,     lokmasını alırlarmış gülerekten






peki   günü geldiğinde garibi himaye edene vereceğin cevap ?

varsa dünyalığın yeterli,     binermişsin afilli bineğe ,

ya görürsen   bugün  gıbtayla bakan fakirin ,sen yayayken    ahirette  burağa bindiğini   ?





yaparsın... edersin  ... halledersin işini  şu veya bu şekilde  ,

heyhat !    bu dünya ,    etme-bulma rüyasıymış...

26 Nisan 2011 Salı



sevgiliniz,      her baktığınızda kıkırdamadan duramadığınız,      burnunun üstünde yüzünü ortalamış sivilcenin  sizi güldürmek için çıktığını söylerse,    ne yaparsınız ?

hamam aynı tas da öyle ,hadi bıcı bıcı

hayatımızda ne değişti ?

bebeler küçükken  paniktik ağladıklarında   neden  diye .       dillerinden anlamazdıkki       hele ilklerde biz de ağlardık susturamayınca
şimdi sıpa oldular  hala anlamıyoruz hallerinden,  ayrı bir türkçe  konuşuyorlar adeta   .  pabuç gibi dilleri  ağlatmıyor mu sanki ?





yemezlerdi her naneyi,    canımız çıkardı şebeklik edicez diye            şimdiyse ...hala öyle         sık sık aynaya bakarım,    dilimdeki tüyleri saymak için

uyumazlardı kolayca,          iki saat ayakta  battaniye arasında salladığımı bilirim ( derdime neyse )   şimdiyse mesaj ve chattan uyku yok

doyumsuzlardı,    az önce toplanan bir sepet oyuncağı devirir,          arkasına bakmadan gidip dolapları karıştırırlardı.             şimdi hala dolap karıştırıyorlar  ; giyecek hiçbirşeyim yook naralarıyla





önceden şeker çikolata isterlerdi          şimdi    laptop , cep teli istiyorlar

yok ki kimsede hayat kaygısı ;      ekmek babadan, su da anneden oldukça


25 Nisan 2011 Pazartesi

komşu komşu, huuu

insanlar neden en basit sohbeti yaparken bile,     neredeyse bağıra bağıra konuşuyor ?
alçak sesle,     kendilerini ifade edemediklerini mi  düşünüyorlar  ?     ya da bağırınca sözlerinin daha iyi mi dinleneceğini    zannediyorlar ?

onların kendini nasıl hissettiğini   bilemem ama,    komşuları olarak üst katta,      kendimi kötü hissettiğimi  rahatlıkla söyleyebilirim.

hele bunu yapan kişiler,        kulağının duymadığını  iddia ederek,    televizyonu yüksek perdeden dinlemeyi tercih ediyorlarsa       ve çalan kapıya doğru seğirten,      ayak seslerinden rahatsız olup, yukarıya bağıra çağıra şikayete çıkıyorsa





insanın aklına haliyle tv yi duymuyorsun ama,     ayak pıtırtısından nasıl rahatsız oluyorsun  ? sorusu geliyor
kendimi iyiniyetle sarıp sarmalanmış,    fakat başkasının haksız öfkesine maruz kalmış hissetmem de,  normal bu durumda

komşularımızı önemseriz    ve iyi geçinmeye çalışırız,    lakin güdümlü füze gibi üstüne gelen ve laf anlamayan yaşlı adama ne yaparsın ?
çingenelik  tabii.        ehh     trakyalı olup da bulaşmayan varmı ?

sonuç ;       füzenin fitilinin tıslayarak sönmesi ve artık toprak altında gömülü olması.



resim

24 Nisan 2011 Pazar

çekermiş zıt kutuplar birbirini

Mevlam hikmetinden sual olunmaz ;       zıt kutupları eş ediyor birbirine
iyi eşleşme ;     iki tane sabırsız bir arada ne yapar ?         tırmalar duvarları beraber
ya da iki tane gamsız yan yana ?     dünya  yanarken,  hasırları ısınmadan kül olurlar  herhalde





bir rivayet;    birbirini çok seven eşler birbirine benzerler,  kardeş yahut akraba mısınız  sorularına muhatap olurlar sık sık
size de söylüyorlar mı eşinize benziyorsunuz diye ?

ahh      uzun yılları   birarada geçiren o zıtlar bir bakmışlar,   ki aynı  oluvermiş üzüm üzüme misali
amma  çok geç  olmuş,    vakit sonbahar
didişip durmaktan  senelerdir,   
yalan yok,     içide bir,    dışıda;      yaralı bereli ...

22 Nisan 2011 Cuma

ya sonra ?

bir zamanlar,    karşı apartmanın balkonunda , yaşlı bir çift görmüştüm .   merakımı uyandırdı, balkondaki minik su deposu.





sonra sebebini bilmeyi   iş edinmiş, birilerinden öğrendim aslı astarını .    evdeki gelin,  aynı banyoyu kullanmak istemiyormuş.     yaşlı çift,    elini yüzünü balkonda yıkıyormuş.
göçüp gittiler bir süre sonra.    belki de ahlarını miras bırakarak.      güle güle harcasınlar

şimdi gitmeliyim.      paytak  kızımın diline (?)  kramp girmiş !!
güneşli fakat üfül üfül esen bir gün biliyorum çünkü kahvaltılık almaya gittim bir iki saat önce.
bu güzel bahar gününde güzel şeyler söylemek geliyor içimden ;





şeymanın pancakelerinden pişirirken
olumsuzluğa takılmadan
kuzucuklarımla güzel kahvaltı;




sıkı bir temizlik birazdan
çikolatasız olmaz abla.      hele çocukluğumuzun,   parmak çikolatalarından diye sevinerek alınmışsa. ama yok aynı tad;





memnunum, pembe gözlüklerimden.



21 Nisan 2011 Perşembe

içsel çırpınışlardan damlalar

ne zaman öğreneceksin aldırmamayı acaba,   neval hanım ?
üzmek için konuşanları






mutlulukla bayır aşağı giderken tekerine çomak sokanı
başaramadığı herşey için seni suçlayanı
her sözün altında kemik arayanı

galiba kesip atmadıkça hiç bir zaman ...


Timsah.com
İzleyin:

20 Nisan 2011 Çarşamba

çok alıştım rahata.
istediğim hastanede doktor seçmeye
haberin doğrusunu öğrenmeye; arkamdan çiziktirilen planlar da dahil.
kendi ülkemde artık ikinci sınıf insan muamelesi görmemeye  ;  her ne kadar aydınlanmış ! aydınlar  karşı çıksa da verdiğim oya.
ülkemin diğerlerine örnek gösterilmesine.





istemiyorum artık ;
dinazor yöneticilerle durağan yıllara dönmek
72 millet açarken   kapılarını birer birer,
adı sanı duyulmamış,   kabile devletlerinden veto yemek
kendine hayrı olmayanın,    arkamdan teröristin elini sıkanın,    liderliğe soyunmasını
insanımın uçan toza,   kaçan balığa kızıp    muhalefet olmasını,kandırılmasını
devamlı ileriye yürüdüğüm yolda,    gözümü kapatıp
belirsiz yıllarda   açıvermek
tekrar geri vitese   geçmek

                                                       İSTEMİYORUM

19 Nisan 2011 Salı

kafadan tatil

bugün tatil günümüzdü ve goncamla sakin bir gün geçirdik  balkonda kahvaltı ettik ;





bu da akşam yemeğimizdi ;






serpil in patates mantısının tavuklu versiyonu. kızartılmış patates sarımsaklı yoğurtla karıştırılıyor . piyazlık doğranmış soğan kavrulur ,haşlanıp kemiklerinden ayrılmış tavuk etleri de katılıp soteleniyor.yoğurtlu patatesin üzerine dökülüyor .bu tabağı  biz üç kişi tükettik ve tek çeşit yemekle  tıka basa doyduk .sonra da bunu buradan okuduk canımız sıkıldı ;

Bundan yaklaşık bir yıl önce...
Ortadoğu’da bildik huzursuzluklar dışında ekstra bir durum yokken...
Hele hele Tunus, Yemen, Mısır, Libya gibi Arap ülkelerinde dikkat çekici en ufak bir emare görünmüyorken...
 

Anlayacağınız asayiş berkemal vaziyetiyken...
Dünyanın en önemli askeri malzeme üreticisi firmalarından birine, 200 bin çift çöl botu siparişi verildi.
Tam 200 bin çift askeri çöl botu.
Siparişi veren ülke İngiltereydi.
İngiltere; çöl botunun kullanılacağı bir coğrafyada bulunmuyordu. O halde geçen yıl verilen bu sipariş ne anlama geliyordu ?
 

Yoksa sıcak topraklara doğru bir niyet mi sözkonusuydu ?
Yoksa Arap ülkelerinde bugün yaşanan isyanlara dair herhangi bir emare yokken, birileri bütün bu yaşanacaklara dair planlar mı yapıyordu ?
Yoksa bu plan; 200 bin çift çöl botuna ihtiyaç olacak gelişmelere mi gebeydi ?
 

Tunus’ta isyan patladığında neler oluyor dedik.
Mısır’da olaylar büyüdüğünde işin boyutu biraz daha değişti.
Ve ayaklanma Libya’ya sıçrayıp da can pazarı yaşanmaya başladığında, ortada çok farklı bir tablo vardı.
 

Tunus'ta provası yapılan, Mısır'da olgunlaştırılan ve Libya'da Kaddafi faktörünü de kullanarak profesyonel hale getirilen Kuzey Afrika'ya girme planı, adım adım hayata geçirildi.200 bin çift çöl botunun bir yıl önce ne için sipariş edildiği, Libya’da yaşananlarla birlikte şimdi anlaşılılıyor.
Libya'nın diğer ülkelere göre başka bir özelliği de vardı.
 

Ortadoğu ve Arap ülkelerinde yaşananlara karşı çok hassas olan Türkiye'nin, Libya'da 30 bin vatandaşı bulunuyordu.
Türk vatandaşları bölgedeyken buraya müdahale sıkıntı doğururdu. Bugün Libya'ya askeri operasyon başlatan batılı ülkeler, önce Türklerin ülkeden ayrılmasını sağlamalıydı.
Türk vatandaşları zarar görürse Türkiyeyle karşı karşıya gelebilirlerdi. Bu da işlerine gelmezdi. Bu işi; tereyağından kıl çeker gibi halletmeleri gerekirdi.
 

İşte ilk plan Libya'nın kendi içinde yapıldı. Ortalık kan gölüne çevrilerek Türkiye'nin güvensiz olan ülkeden neredeyse bütün vatandaşlarını tahliye etmesi sağlandı.
Bunun için sokaklarda insanlar öldürülmeye başlandı, her yer yağmalandı.
Türkiye; duruma duyarsız kalamazdı ve vatandaşına sahip çıkan örnek bir politikayı hızla uyguladı.
Türkiye; vatandaşının can güvenliğine karşı duyarlı bir ülke olarak hemen üzerine düşeni yaptı.
Türkler Libya'dan kurtarıldıktan sonra artık Libya'ya rahatça müdahale edilebilirdi.
Önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, sivilleri ve sivillerin yaşadığı bölgeleri korumak amacıyla işgal dışında gerekli bütün seçeneklere başvurulmasını öngören bir karar aldı.
Sonra Kaddafi’ye iktidarı bırakması için çağrılar başladı.
 

Ve nihayetinde ABD'nin desteğiyle Fransa ve İngiltere'nin başı çektiği askeri operasyonla Libya'ya saldırı başladı. Kaddafi diğer ülke liderleri gibi değildi. İsyanlara karşı Tunus, Mısır liderleri gibi bırakıp gitmez sonuna kadar savaşırdı.
Yeni bir Saddam vardı ittifak güçlerinin karşısında. Onların da istediği zaten yeni bir Saddamdı.
Libya'ya müdahalenin gerekçesi de tıpkı Irak'ınkinin aynısıydı: "Halkın güvenliği."
Havadan müdahale önümüzdeki günlerde karadan hale dönüşecektir.
 

İngiltere’nin bir yıl önce verdiği 200 bin çift askeri çöl botunun kerameti önümüzdeki haftalarda daha net ortaya çıkacak.
Siparişler; içinde bulunduğumuz günlerde İngiltere'ye ya teslim edildi ya da edilmek üzere.
Arap ülkelerindeki isyanlar gelinen noktada plansız görünmüyor. Nihai amaç kışkırtılmaya ve kafa tutmaya müsait Kaddafi'yi kontrolden çıkararak, Libya'ya müdahaleye gerekçe oluşturma planıydı; öyle de oldu.
Bölgedeki petrole ve yer altı kaynaklarına doğru harekete geçmek üzere hazır bekleyen, 200 bin çift çöl postalının ayak seslerini siz de duymaya başlamış olmalısınız.


insanın aklına ilk,  yok canım demek geliyor . ama ya doğruysa ?  ya birileri dünyayla ve insanların gelecekleriyle  böyle oynuyorsa ?

18 Nisan 2011 Pazartesi

bebek meselesi

bebek sevmeyen var mı acaba ?      vardır elbet bir yerlerde .    çoğunluk ,özellikle de biz  kadınlar  bayılırız minik dünyalara .
lakin bakımları da epey zordur ,korkar gözümüz .





bazıları doğumdan korkar ,   kimisi besleyip büyütmekten kaçınır.     çoğunlukla da şikayet etmişizdir yavrularımızın bakımından,    sevmeye vaktimiz kalmıyor diye . kızıp sonra da vicdan azabıyla kıvrım kıvrım olmazmıydık ?

her şey gençlikte asıl;    bebeklerle uğraşacak,    isteklerine cevap verebilecek sabır da .     bazı anneler görürüm ;    tencere kazıntısı ya da son turfanda diye,    bebekleri olmuştur .   öyleki ;   babaannesi sanırsın yakıştıramazsın .     ahh    bebeleri en çok itip kakan bunlardır ,   anne olmamaları daha iyi,  diye düşünürüm ister istemez
bir de cani ruhlar var,    dünyaya getirip çöpe atan cinsten,    insan suretinde canavarlar





halbuki asıl zor olan;   bakmak değil ,  adam edebilmek,   hanım yapabilmektir minik can parçalarımızı.
bu şerefi taşıyabilecek  kişiler, anne olabilse toplumun kalitesi de ,  yükselmez miydi ?


.

17 Nisan 2011 Pazar

teşekkür ve mimdirik

cuma gününden beri şekerle mücadelemiz devam ediyor , 200' ler den bir      dondurmayla  450' lere uçuveriyor,  canı isteyince ergenlik hırçınlığıyla dinlemiyor bizi  
sinirlerimiz laçka oldu,vurduğumuz doz miktarı nerdeyse iki katına çıktı ama,   ayarlayamıyoruz 

derdime ortak olan ve   dualarını esirgemeyen  sevgili ülkü,  küçük mucizem,   sevgi,   betül,  aylin  ,papatyam aynur,  seyhan,  selinka,  benim dünyam,  nabrut,  şeyma,  çocukça yaşamak,yaşamak güzeldir mi' den razıyım Mevlam da razı olsun. nabrutum un dediği gibi Rabbim beterinden korusun,dert verip derman aratmasın.

selinka'm dan,     halet-i ruhiye mimdiriği geldi .      arası açılmadan yanıtlayayım hemen
malum ;    iki gündür telaş ve üzüntü arasında gidip geliyorum.      sakin ve dertsiz tasasız,     dünyanın tüm zamanı bize aitmişçesine,    vakit geçirmeye ihtiyacım var.
tıpkı resimdekilerin yaptığı gibi;





sevgili ikiz annesi masa üstü mümdiği göndermiş,ikisi de çıksın aradan ;





fantastik kadınım vesselam,  öyle çiçekli- böcekli arkaplanları   sevmem

mimdirik tıkandı kaldı burada.        olsun ,başkaları vasıtasıyla zaten dolaşacak, biraz soluklansın bakalım

16 Nisan 2011 Cumartesi

koşturmacaya tam hızla devam ediyoruz .dün sabah saat altı civarı okulda yatılı kalan oğlum aradı, akşam telaşla gece iğnesini yapmayı unutmuş, sabahkini de yapmayınca  tabii şeker yükselmiş kimbilir kaçlara bütün gece devamlı su içe içe midesi bulanmaya başlamış.hemen iğnesini alıp okuluna gittik .
iğneden kaçan oğlumun elleri titreye titreye iğneyi vurması,içimdeki anneye öyle dokunduki,sessizce ağladım biliyorum daha ne hastalıklar ve dertler var ama evlat zayıf noktamız işte. bu saat oldu şekeri hala düşüremedik doktoruyla irtibat halindeyiz devamlı ,
eğer haftaya da düşmezse hastaneye yatırıp belki pompa takacağız diyor.15 yaşında hareketli bir çocuğun derisinin altında devamlı iğneyle gezmesini düşünemiyorum
oğlumun,   ve onun gibi hastaların dualarımıza    ve   dualarınıza ihtiyacı var
Rabbim dayanamayacağımız dert yükleme ne olur ..

15 Nisan 2011 Cuma

edi büdü günü

bizim başbaşa günümüzdür kendisi .     oğlumun haftada bir gün okulunda etüde kalması,   bizim için soluklanma oluyor,     onun için de tabii





no iğne,  no yemek,   no eve vakitli gelmek.      kısacası ;   bağımsız takılıyoruz o gün,     aklımıza estiğini yapıyoruz.     şükürler olsun ki ;    hayattaki amacı,    ailesini mutlu etmek olan bir hayat arkadaşım var
şiir sevmeyen eşine  şiirler yazan
onun yüzünü güldürmek için,   neler yapan

stresle başladı,   güzel devam etti. sonra ,   üzüntü ve telaş    kısacası,  hezimet .
saat dört gibi işten çıktık .   gülüş cümbüş mal alımı için,   bir görüşmeye gittik .    muhataplarımız her işe besmeleyle başlayan insanlar .      yüzüne bakmamaya çalışan tavırları,   iticilikten uzaktı .    Allah korkusuyla böyle davranılmak ne hoş.     yardımseverlikleri de ümit vericiydi,    şu soğuk iş dünyasında.





iki kaçak sevgili havasıyla, ama bütün zamanların bizim olduğunun bilinciyle,   ziya ya gittik.    lakin sevemedik pek;
iskender feci fiyatlıydı,    et lezzetli de olsa değmezdi   yine de.
garsonlar kibardı,    fakat tavırlar başka konuşuyordu ,    bakışları  başka
hapishanede volta atan havasıyla ,  salonu arşınlayan bayan garson,    uymuyordun ortama kusura bakma
tek güzel olan ,  salonun perdeleriydi,    onun da   menşeini öğrenemedim zaten

ordan çıkıp diğer tarafa    uğramak istedik ,    arabadan inerken eşimin çantasının, kayıp olduğunu fark ettik endişelenmedik pek,    ziyaya telefon eder,   gider alırız diye önemsemedik
asıl telaş,    çantanın orda olmadığını söylemeleriyle başladı.   ne yapacağımı,    hangi kartı iptal edeceğimi şaşırdım.    kafası kopmuş tavuklara benziyordum muhtemelen,     o koşturmacada .

zavallı goncam,   beni yatıştırmaya çalışmaktan artan kısacık zamanda,  arabayı iyice aradı ve yaramaz çantayı,    şerrimden bir köşeye sıkışmış buluverdi
sonrası sinir harbinden çıkış,kendini salıvermiş beden ve sevinçle karışık ağlama isteği...

14 Nisan 2011 Perşembe

yalan dünya kime kalacaksın ?

bana değil      o halde bu çalışma niye    ?     hiç birşeyi unutmamak adına,    zihnine yaptığın sakın unutma tenbihleri ya ?
koşturarak ayaklarına yaptığın işkenceye ne demeli ?     topukludan vazgeçmeliyim bu arada ,     giysem de giymesem de 41 im yani ;    bişey değiştirmiyor.       her ne kadar kendimi  daha  genç hissetsem de.





sonra sevgi ;     sen nasıl birşeysinki ; insan senin uğruna rezil oluyor da,   derdinde değil   ?   ya da kalplerde vezir ediyorsun sevileni ,     alemin  çirkini de olsa .       hatta gözü dönmüşleri uçurumdan atlatan ,ya da felan gelsin atlarım diye,    çığırtan da sensin .

olmasan daha mı iyi olur hayat;     etlisiz, sütlüsüz ,  yeknesak ?
kıskançlık yok,    yan baktın yok,    kalbinin ince ince  oyulması yok.       ama yüreğinin tatlı telaşlı çırpıntıları da yok.





olsun,   olsun sevgimiz ;     hayatımızın nefaseti ,biberi .       ama yanında kullanma kılavuzu da olsun ,bozup göndermeyelim.
 heyhat   !   yok ki onun yetkili tamircisi


13 Nisan 2011 Çarşamba

muhabbet

şu karmakarışık hayatın,   en güzel zevklerinden biridir; sevdiğine aşkla bakmak

hayat arkadaşının gözlerinde,   kendi yansımanda  kaybetmek   benliğini

sen-ben in yitip gitmesi,    biz olmak o bir anlık bakışta




öyle bir bakışki, yakan ;     en sevgiye alışkın ruhu bile utandıran,     başını öne eğdiren

belki de,   cennet hazlarından bir zerre olduğundan,    yakar ,yakar    çaresiz gözbebeğini


ahh...    ne kutlu bir nimet ki ,   şükründen aciz olunan ve  maalesef  herkese nasip olmayan

insanları peşinden koşarken alçaltan , süründüren




yarın  edi- büdü günümüz ...   ayrıntılar çok sonra                             resim

annem

tanıdığım her anı telaşlı olan annem





evlendiğimde her hafta,   evimin bir eksiğiyle kapımda biten     .hatta bir keresinde halıyı bile paket edip getirmişti.    hem de otobüsle
her gittiğimizde,     istisnasız bir şeyler yedirmeye uğraşan
dönüşlerde,      hep arkamızdan el sallayan
derdimize en az bizim kadar yanan ve çare olmaya çalışan





eve geldikleri andan itibaren o gün ne yaptıklarını,okulda ne yediklerini vs vs ıvır zıvırı öğrenmek için  çocuklarının peşinde gezen,en ufak dertlerinde ,acılarında dünyası kararan  neval
anneme benzemek istemiyorum diye yola çıkanlar !
üzgünüm naçar benziyorsunuz eninde ya da sonunda .
ve farkettiğinizde,    bunun o kadar da kötü olmadığına zaten ikna olmuş bulunuyorsunuz.

12 Nisan 2011 Salı

bu mudur ?

 diye soruyor bu aralar atiye





diyorum ki , evet budur ;






sürmene pidesiyle         mis gibi  tereyağı eritilmiş
çocuklar olmadan      zamanla yarışmadan
zamanla yarışmadan

11 Nisan 2011 Pazartesi

kahin olmak zor değil artık

geleceği görür gibiyim ( haşa! ) .   yani tahmin eder gibiyim diyelim ;






hastane yollarında   insanları gözlerken, şekilleniyor gözümde gelecek .          her yerde koşturan insanlar bişeylere doğru .        son nefesini vermeden halletmeye çalışıyor kendince işlerini  .

bakıyorum;      gençler sanki daha mı yavaş yaşıyor hayatı.    kafelerde,      restoranlarda uzun uzun takılanlar, inceden eleyip alışveriş yapanlar  onlar ,      sanki önümüzde uzun bir hayat var dercesine.





otuzundan sonra adımlar hızlanıyor.      amaç biçimleniyor zihinlerde   ve pupa yelken açılıyor .  hele izdivaç yoksa ;   tekneye motor lazım hemen.        mükemmelliyetçilik de zannımca bu yaşlarda oluyor;     birşeyi yaparsam tam yaparım kılıfı ,    hazır zaten.

kırktan sonra hayat,    koşar adıma dönüveriyor ,az zaman kaldı dercesine.      her şeyi hızlı yapıyor insan.    o yaşa kadar gözükmeyen misafirler,    başlıyor ara ara yoklamaya ; başağrısı,yüksek tansiyon ,olmazsa olmazımız kadın hastalıklarımız,   yara sivilce miyom ıvır zıvır..





ahh    ölüm ulakları   başımızın tacı ; aksaçlarımızı unutmayalım ;   hanii      her gördüğümüzde koparırsak kurtulacağımızı düşündüğümüz      ( yoksa böyle düşünen  bir ben miyim koca türkiyede ?)

işte bunlar belki de ,   ayaklarımıza kanat takıp bizi uçuran .      şikayet yok,    bunlar iyi halimiz .daha da kötüsüne hazır olalım ömrümüz varsa ;





50 den 60 dan sonrası  hayatın ;   o doktor- bu eczacı- şu aktar arasında mekik dokumak ,    kimyasal ile doğal ot arasında kalmak,   bir onun bir bunun tadına bakmak   bilinçsizce.      hele varsa derdin onun hakkında mastır yapmış dr. kadar bilgili olmak
sağlam olacak kadar şanslıysan  ,kaderin yine belli ; bir daha anne   olmak ,

torununa tabii .     kahiniz dediysek,     sihirbazız demedik canım.

10 Nisan 2011 Pazar

haftasonu kızıma istediklerini yaptım ,  ankarada yesin diye minnoşum.

en küçük evladınız 15 yaşındaysa    ve bebek hastasıysanız;    20 yaşında kızı minnoşum diye seversiniz,15 yaşındaki oğlanı ,   sakalı bata bata zorla öpmeye çalışırsınız,    böceğimm nidaları koyvererekten.

o yüzden,    yeni anneler !     bebelerinize bakmaktan ve endişelenmekten vazgeçip ,derhal sevin onları   bizim yerimize de .   bi zahmet artık !




ahh seviyorum sağlıksız beslenmeyi;





o yüzden belki de dünyanın adı;   üç günlük fani.






 profiterol zannedilse de aslında çikolatalı alman pastası.    tarif    buradan