29 Nisan 2012 Pazar

sahilde bir gün

bugün kendimize izin verip  , boğaza gittik.



kızımın okula dönüş günü yaklaştıkça  yüreğimiz de yanmaya başladı,  ufaktan ufaktan. hele dönüşünün belli olduğu  ilk gün,nasıl ezik ezik olmuştum.     üç ayda nasıl alıştık ;  sanki hiç gitmemiş ve hep kalıcak gibi ,lakin bütün sayılı günler gibi geldi geçti .   ne kadar üzülsek de alışmalıyız artık ufaktan  onun yokluğuna ,yuvadan uçma alıştırmaları bunlar bizim için.
ah kızlar ne kadar tatlı ve vefakar,oğlanlarsa ömür törpüsü .Rabbim eksik etmesin başımızdan.

aslında sabah kahvaltıya dışarı gitmek  istesem de, erkekim ve boncuk kızım bizim balkondaki kahvaltının ziyanınkine beş basacağına ikna ettiler  ve sonuç;


bir iki yere uğrayıp,  sonunda akşamüstüne doğru mekanımıza vardık.    birbirine yer  darlığından yakın tutulmuş masalar,    o dar aralıklardan geçmeye çalışan garsonlar,   mis gibi boğaz havası  ve bunu perdeleyen yan taraftan gelen ağır ızgara kokusu...

her yaştan müşteri profili; genci- yaşlısı , çocuklu -çocuksuz ,istisnasız uzun uzun oturmak için gelmiş gruplar. pidelerinin ve sütlü tatlılarının methini duyarak gittik,    yanlış bir seçimle iskender yedik.    tatlıda kararsızdım kızımın tavuk göğsü tatlısından biraz,     goncamın kazandibinden biraz derken, krem şokolada karar kıldım. yanlış karar..



emirganda laleleri görelim diye niyetlensek de ,  yeterince üşüdüğümüze karar verdik ve yoğun istanbul trafiğine daldık.

demekki neymiş ? boğazda balık ya da iskender değil,   pide yenecekmiş.     mis gibi kaşarlı çıtır çıtır.

9 Nisan 2012 Pazartesi

baharın tatlı kokusunu farketiniz mi?   yeşeren otların kokusu mu desem ? yoksa umutların mı ? sıcaklığın artmasıyla cesaretlenen bahar çiçeklerinin mi,  yoksa yeniden dirilişin taptaze soluğu mu ?

ya insana verdiği yaşam sevincine ne demeli ?   insanları iyimser düşünmeye  sevk eden kış güneşinin iliğimiz, kemiğimizle beraber kalplerimizi ısıtması ?


tam piknik havası ...diye yazacaktım ki,hava bozuverdi,kombi  mesaisine başladı,arap kızı da  camdan bakmaya.

yine ara verdim epey,   lakin  yoğun günler geçirmekteyiz .  doktor amcaya kontrole gittik.gene azarı yedim ve anladım bu kadar iyi doktor olmasına rağmen,neden bu kadar az hastası olduğunu.üstüne üstlük 20 günde bir muayene ücreti istiyor zat-ı şahane.vermeyerek öcümü aldım.

oğlum okulda sorun yaşıyor ,sık sık oradayız bu yüzden.kızımın da aynı yaştayken böyle otorite kabul etmez olduğunu düşünüp teselli etmeye çalışıyorum kendimi.işin kötüsü  kızım hala başına buyruk :(

bir hafta işe ara verdim ne mi yaptım ?


kendimi kitaba verdim.ejderin aşkı ; paranormal bir kitap.savaşçı bir prensesin kurtarıcısı ejderhaya olan aşkını anlatıyor ve kesinlikle  +18  .    ejderha da , yakışıklı bir prense dönüşebiliyor tabii ki. yoksa ağzı alevli,  pullu kuyruklu ejderi ,  kim ne yapsın demi ?

diğer bitirdiğim kitapsa;   hayallerimin arka bahçesi.     bir güneyli bayanın çocukluğundan başlayıp, olgunluk dönemine uzanan hikayesi.     aile ilişkileri ve unutulmaz aşkı.
ahh seviyorum güneyli romanları;    güneyli vampir serisi, meşhur rüzgar gibi geçti kitabı ve deanne gıst'in kalbimin sahibisin 'i. herkese tavsiyemdir.
okuyun ve dertlerinizi unutun

7 Nisan 2012 Cumartesi

hadi koltuk alalım

dedik ve maskoya gittik bugün,erkekimle .amacımız 20 yıllık koltuk takımımızı azat etmekti çektiği çileden.
işte şunlara şunlara baktık;


bu tür takımlar 7000 tl


bu deri  ciciler 11000 tl
hala şoktayım.sahalardan nekka uzak kalmışım,eski koltuğumu daha bir beğenir oldum .bu takımı alacağıma;
a) hacca giderim
b)ufak bir düldülle ayağımı yerden keserim
c)eski takımımı beş kez felan kaplatır kaplatır otururum misler gibi

ama koltuklar pek rahattı bea

5 Nisan 2012 Perşembe

aylar var ki;  görmedim o güzel yüzünü
hayalinle idare ettim, benim gülüm
gözlerine bakarak diyemedim, bir sözümü
telefonla idare ettim, benim gülüm


hep aradım ben, o güzel kokunu da
bulamadım ,geçmişle idare ettim , benim gülüm
gelmedin,sevmedin, sakladım hep hüznümü
gel dersin ümüdiyle idare ettim, benim gülüm

1 Nisan 2012 Pazar

bugünlerde başım döner oldu ,memleketim insanının değişim rüzgarından.
herkes farketmiştir, gündemin ve değerlerin  nerdeyse ışık hızıyla başkalaşmasından.



misal mi?  buyrun;
köşebaşında bir adam dikilmekte amaçsızca. karnı aç ama,  cebinde android tel.
dolabım tamtakır kuru bakır,   maaile boğazda kahvaltıdayız ,    ayıptır söylemesi
işsiz lakin , her hafta sonu gezen, oraya -buraya takılan tipleriz
insan haklarına über saygılıyız,    bu yaşlılara öncelik tanımamı gerektirmiyor ki.  acelem varsa iterim bile, ufak ufak.

düşünce ve konuşma özgürlüğümüzse,  her ay 1000 dk.geyikvari konuşmalardan belli değil mi?
bolluk güzel şey,   israf olmasa.    bir tarafta atılan nimetler,diğer yanda açlıktan ölenler.  bayat ekmeklerden tatlı yapan var mı hala ?      ay ne kadar köylü işi ayol.
her şeyin doğalı makbul,  insanın hariç.    onun kıvıranı gözde, her mecliste.



kopyalamayalım gavurcuklarda her gördüğümüzü,   bizim kalıbımıza uyar mı acep ? diye düşünmeden.
minik minik çocuklar, tonton ninelere sevinerek yer versinler. bunun yolu da lütfedip,   kendi miniğimizi kucağımıza almaktan geçmiyor mu ?
telimiz son sistem olsun,tamam.     lakin önce ekmek parasını koymak lazım, cebimize.

muhakkak ki,   değişim rüzgarının bir ucundan biz de yakalanmışız, savrulup duruyoruz. oysa ki kuytu köşeye sinip,   ayaklarımı sıkıca gömmek istiyorum toprağa.

uygarlıkta ilerlemeye evet ,ama insani değerlerimizi arkada bırakmayalım please