31 Mart 2011 Perşembe

bu nazar bozar bizi

inanırım çoğunluk gibi , tecrübeyle de sabitlendi.
oğlum oldu ; komşu geldi üç kızı olan,     günahı boynuna sevdi sevdi kokladı,     yavrum 3 yaşında şeker hastalığıyla tanıştı.
ev aldık 99 depreminde yıkıldı
araba aldık,    çorum dönüşü eşim kaza yaptı,    şükür kendine bişey olmadı,araba ağır hasar.

burnunu pek beğenirdi bayan  şom ağız teyyare,    balkon kapısına çarptı  yamuldu hafif.     ama ben biliyorum ya yamuk olduğunu .   ayrıca röntgen çeken adam,    eşinden dayak yemiş kadın muamelesi yaptı ;   hıhhı tabi kapıya çarpmışsındır diye.

ikinci işyerini açtık;    herkesin diline de düştük, zincir kuruyorsunuz diye.      millet büyük şirketleri görmez küçüklere takar işte.      mide hastalıkları başladı,    tansiyonun eli kulağında.





bahsetmiştim ;   babam sağken ve kardeşlerim varken herkes gıbta ederdi ,    övünmek olarak düşünmeyin  hepimiz boylu poslu,  gösterişliyiz .      maddiyat da olunca dikkat çekerdik
babam rahmetli olduğunda tepetaklak oldu hayat ,    kardeşlerim bocaladı,    borca daldı ,mal için girdiler birbirine.    annemle biz yıprandık ;bahsetmiştim.     bir de yetmezmiş gibi,       kardeşimin ahlaksızlığı tuz biber ekti.

dört dörtlük olduk tamam .        düşünmemeye çalışıyorum o halden bu hale diye.
dahası da var lakin  kendimi dağıtmadan yazabileceklerim  bu kadar

işte nazarın en büyüğü ;  bir ailenin tepetaklak oluşu,    ihanet, hırs ve dalalet
bayat hollywood filmi senaryosu gibi



.

30 Mart 2011 Çarşamba

hanımefendi olmak ya da olamamak

nedir acaba hanmefendiliğin tanımı ?       herkese göre değişse de,   ortak birşeylerde buluşmalı.





mesela seve seve bir tane daha yiyeceği halde,     ekler pastayı başkasına bırakmak ( niye ekler acaba ?)

içi içini yediği halde,       güleryüzle memleket meselesini ya da  hava durumunu konuşmak .     adı üzerinde özel;      kişiye özeldir  çünkü.

aile huzuru için;    ne kadar dürtse de şeytan,       tepkisini ve kızgınlığını       çocuklar yattıktan sonraya saklayabilmek,    dilini ısırarak bile olsa.       bir kaç damla yaş bile dökmüş olabilir,      hissettirmeden.





derdinizi açarsınız ona ;   yargılarına güveniniz tamdır .     lakin ser verse de sırrını vermez asla.
anlarsınız,   tanırsınız hanımefendiyi;   o kadar yakın        ama bir de o kadar uzak havası vardır,     çekim gücüne karşı konulmaz.          insan kendinde olmayanı ister ve merak eder çünkü.

ahh     erkekler   ...    1 km uzaktan tanırlar hanımefendileri     ve  en cıvığı bile saygı duyar onlara .
kalplerinin tahtına,     çocuklarının analığına onları seçerler    hep

zaten ne kadar gezse de erkekler,     sadece  hanımefendilerle evlenirler.


yarın  ; nazardan bahsedeceğim .
yazmak hakikaten zor oldu. acı vereni atmaya çalışsak da zihnimizden ,o bir şekilde ulaşıyor  bize.   zihnimize hakim oluyor bir anda ,   artçı sancılarla kıvrandırıyor,     sıkıveriyor kalbimizi hüsranla .
hep hep olacağına,      yazayım, kabulleneyim   sonra da kafamdan atayım istedim .
bu sayfa benim için o anlama geliyor zaten ; bayağılaşmadan deşarj olma yeri burası.





29 Mart 2011 Salı

güzelim zaten

enaniyetin tavan yaptığı günlerden birinde ,        aynaya bakarken ne kadar güzelim demişim   teee ne zaman    (  şımarık olduğumu söylemişmiydim ? )   ve oradan geçen goncama yakalanmışım
ayy o oldu bu laf üzerime yapıştı ,kaldı .      artık  ne zaman aynaya baksam  biri yanımda bitiyor  ; ay ne kadar güzelim diye





herkes zaman zaman aynaya bakar değil mi ?  hadi itiraf edelim sessizce,     şurada bizbizeyiz ne de olsa  kendimizde hoşumuza gidecek bir şeyler,    bulmazmıyız aynayla hasbihal ederken ?  bazen burnumuz  ya da gözlerimizin şekli  felan derken ,      bir de bakmışız ki kendimizden güzel yok bu dünyada.   
ehh bu nefis  biz de olduğu sürece ,    dünyadaki en akıllı  en becerikli kadın zaten biziz.     bu yüzden  birisi yanlışımızı düzeltmeye kalksa,   ufaktan gıcık olmazmıyız ?       biz kim yanlış kim   demi ?
ya da empati fakiri zat,       uzun monologundan baygınlık geçirdiğimizi anlamaz da   ;      gene anlamadın   değil mi  dediğinde ,     kafamızın sağ tarafında ani bir kıvılcımlanma olmazmı ?      bende oluyor da.

kendimizi kaybedip,      ne yaptığımızı hatırlamadığımız zamanlar ?    hayatta iki kere başıma geldi ;  hani sabredersin edersin,    başka seçeneğin yoktur çünkü.        senin dalına bilerek basan,  kızamayacağın biridir    mesela  evsahibinin gelini     ya da her lafına ben amerikadayken  diye başlayan gıcık patronun.
 ama bardak taştığında,    artık hiçbir şey yoktur gözünde .     sonra da ne söylediğini hatırlamazsın zaten.





tam bir sinir harbi .      ilkinde yeni evliyiz ;     aşığız- mutluyuz- bebeğimiz var felan .  (şimdi düşünüyorum da evcilik oynayan iki kaygısızmışız )         seven ve sevilen kadın,     zaten benzersiz ışıltısıyla bellidir   mutsuzluğun yüküyle,    kambur gibi gezenin yanında bellidir ,  göze batar .   ( zaten bu yüzden ya blog arkadaşlarımıza yapılan sözlü sataşmalar)
nasıl 120 vatlık ampul gibi ışıldıyorsam  artık .    bu hatunla iki ay arayla evlenmişiz .    elti kayınvalide felan aynı binada oturuyor  ve mutsuz bir çehre devamlı .    sohbet eder gibi laf sokuyor her seferinde .   bir sene sonra bir sabah kapıya geldi ,  çok gürültü yapıyorsunuz  diye .      taşan bardağın sesinden gayrısını hatırlamıyorum





goncamın demesi;     ellerimi pençe gibi yapmış üstüne atlıyormuşum kadının.     araya girmiş,  beni zaptetmeye çalışıyormuş  ;  sonra çok utandım,  hiç hatırlamıyorum.        kedi teyyare
diğeri de patronumun oğlu,    bayağı zorladı .         sonra evlenmeme 1 ay kala  hakkında düşündüklerimi saydım ve ayrıldım .       şimdi olsa bunları yaparmıyım   ?          hayır

çoktan     haşlamış,    kızartmış ve çöpe atmıştım






28 Mart 2011 Pazartesi

herkesin bildiği / bilmediği gerçekler



genç kızlık ; sultanlıktır.       her dilde     ve ırkta   böyle  bu.


anne-babalık   ;   sonsuz endişe  kaynağı.      yavrun için ,   tasalanacak bir şey bulabilirsin her an .  yeterki iste.
ilacı  ;     teslimiyet        dozu ; sınırsız.

hayat arkadaşını yitiren baba ;  sığıntı .         yalnızlıktan meylederse evlenmeye,    sonunda  alemin ve genç hatunun  maskarası     ve    para ağacı   oluveren.





eşini yitiren ana ;    çoğunlukla sahip çıkılan    ama süperötesi alıngan olan.         sözü dinlendiğinde, sultan          kulak asılmadığında,    gelinin insafına kalan         ama her daim,    kendini paralayan ,   evlat için.

kız evlat ,      geride kalan kim olursa olsun,     sahip çıkmaya uğraşan.
erkek evlat , oyun hamuru gibi,  gelinin verdiği şekle bağlı ;    ya kahraman  prens ya da üç maymunu oynayan duruma göre..





anne;     erkek evladını kayıran     her daim.       en çok kızına açılsa da,     arayanı o olsa da.
çocuklar;      tatminsiz ve      şımarık küçük canavarlar





neval;    evi süpürürken ,   zihninde habire post yazan





27 Mart 2011 Pazar

tamammı ? ta, oldumu ? o

böyle konuşurdu kardeşim;    yeni yeni cıvıldamaya başladığında.

 tamam demekle,   olur demek arasındaki farkı bilmezdim ;  varmış.     aynı  bilirdim;   yani tamam dendiğinde bana,  olmuştur o .     arkama dönüp bakmazdım .   aklıma bile gelmezdi kontrol etmek.    öyle dendiğinde ne yapıp edilecek ,gerçekleştirilecek sanırdım ,





taa ki o tamam olamamış tamamlardan biri,    günün birinde dank diye kafama çarpana kadar .    o zaman anladımki; idare edilmekmiş anlamı 

asıl tamam;   olur demekmiş,   haberimiz yokmuş
 ne demişler  ?   öğrenmenin yaşı yok  .    ey sevdicek neler öğretiyorsun bana ?




26 Mart 2011 Cumartesi

taktım gene kara gözlükleri, baktım şöyle çevreye

herkes ilgiye aç,    herkes kendini anlatma derdinde ;  bebeler bile inggaa ingaa bas bağrına bas bağrına diye ağlamıyormu ?





kimler popüler ,kimlerin çevresi dolu ?    kendini yarasını  unutup  başkasına ilaç olmaya çalışanın.

en çok kimin yanında huzur bulup  nerdeyse günah çıkarıyoruz ?  bize  O'nu hatırlatanın





kimin yanında kendimiz gibiyiz ?   hiç yargılamayanın .

yanında çivili sandalyede oturuyormuş hissi duyulan kimseler ?  her öznesi     -ben-    olanlar.   cahillikte büründükleri ışıltıdan kamaşıyor gözler , ama ilk rüzgarda uçup gidince pırıltılar  alttan kel bir şey çıkıveriyor.

neden evlilikler bir taş atımı sürüyor ?    o taş geldiğinde ,hınçla geri attığın için .





niye gençlere bakınca ürperti salınıyor içime ?

ülkemin ukalalar cumhuriyetine dönüşeceğinden korktuğum için



25 Mart 2011 Cuma

dönüşler

gidişler ne hikmetse neşeli olur.   yeni bir çevre , insanlar ,  nefes alma ihtiyacıyla parlatır gözlerimizi .   bazen bu parıltı ,  çeke çeke götürdüğümüz minişimizde,  daha belirgindir.      herkes bir telaş koşturuyor, öğle saatlerinde,    meçhul istikametlere.





dönüşlerse;   bazen zorakidir,  zindan adasına .    zaten amaç kaçmaktırki oradan, birkaç saatliğine de olsa
 bazen özlem doludur evdekine;    yetmiştir birkaç  saatlik ayrılık,    fazlasına tahammül yok .

gitmek ne güzeldir ;  dönüşler  maşuka  olduktan sonra



 sergülün blogundan alıntıdır ;



RTUK'e mektup

Sayın Yetkili,
Ben şu an Tokyo'da ikamet etmekteyim. 16.03.2011 tarihinde saat 19:00’da Kanal D Ana Haber'de yayınlanan yalan haberle ilgili olarak şikayette bulunmak istiyorum. Haberin görüntülerine buradan ulaşabilirsiniz:
Kanal D’nin resmi sayfasında:

Bu tarz yalan haberlerden dolayı şu an Tokyo'da çok zor durumdayız. Ailemiz, arkadaşlarımız müthiş bir şekilde paniğe kapılmış durumda. Onların huzursuz olmalarından dolayı biz de burada huzursuz günler geçiriyoruz. Şu an Japonya'da 5000'den fazla Türk yaşıyor. Bu insanların Japonya dışındaki akraba ve arkadaşlarını da hesap edince bir yalan haber yüzünden 10 binlerce kişinin ciddi şekilde huzursuz olduğunu görebiliriz.
Açıkcası deve misali haberin neresini tutsanız doğru bir tarafı yok ama elimden geldiğince yanlışları aşağıda listelemek istiyorum.
- Her şeyden önce, ekranda görünen haber başlıkları tamamen provokatif: "Radyasyondan Canlı", "Durum Çok Çok Ciddi"
- Fujiyama diye bir nükleer santral yok Japonya'da
- Reaktörlerde herhangi bir yangın çıkmadı
- Muhabirin "Burası Taksim gibi işlek bir cadde" dediği sokak görüntülerden de anlaşılacağı gibi taksinin bile zor sığdığı arka sokaklardan birisi”. Velev ki söylenen gibi olsun; haberin yayınlandığı saat itibariyle Japonya’da saat geceyarısı 02:20 olması gerekiyor. Bu saatte o sokakta o kadar taksinin geçmesi bile büyük kalabalık aslında.
- Uçaklarda yer yok deniyor. Japonya'dan giden yabancıların arttığı doğru fakat yoğun bir sezon olmadığı için THY'de bile çok uygun fiyatlara bilet bulmak mümkündü
- Asıl tiyatro buradan sonra başlıyor: Tokyo'da hiçbir zaman eve sığınma gibi bir şey olmadı. Saat 9'dan sonra dışarı çıkmak yasaklanmadı. Diyelim yasaklandı, özel izin kimden alınmış? Hem niye akşam 9? Nükleer sızıntı akşam 9'da gezintiye mi çıkıyor?
- Tokyo'da kimsede gaz maskesi yok ve kimse deprem çantalarıyla ortalıkta gezmiyor
- Altyazıda gecen "50 kamikaze" haberi nasıl bir hayal dünyasının ürünüdür düşünemiyorum bile...
- Haberin sonundaki Birand’ın “Haberi maberi bırak, kendini koru” demesi tiyatroyu çok güzel tamamlıyor.

Biz, Japonya'da yaşayan Türk vatandaşları, bu türlü haberlerden dolayı çok büyük sıkıntı içindeyiz. Haberi yapanların ve yayınlayan kanalın verilebilecek en ağır cezayla cezalandırılmasını istiyoruz. Böylelikle bu tarz yalan haberlerin önüne geçilebileceğini düşünüyoruz.

Gereğinin yapılmasını rica ederim.



SERGÜL KATO


------------------------------------------


 Yukarıdaki yazıyı Facebookta açılan Japonya'da yaşayan Türkler adına hazırladılar.Her bir cümlesine katılıyorum.
Depremde Türkiye'de olmak burada olmaktan daha zor bir sınavdı benim için.Kanal D gibi bir kanalın Ana haber bülteninde böylesine seviyesiz bir haber beni ve tanıdıklarımı çok zor duruma düşürdü.Ölüme geliyorum sandım. 3 gündür evime dönmüş bulunmaktayım ve herşey normal devam ediyor!
Böyle durumlarda reyting kaygısına düşmeden doğru,kaliteli haberler izleyebilme umuduyla!


Bu yazıyı paylaşmak isteyenler paylaşsın lütfen!Japonya'da yaşamıyorum diye düşünmeyin bu bizi ilgilendiği kadar sizin de doğru bilgi alma hakkınıza engeldir!


Video için buraya bakabilirsiniz








niye hiç şaşırmadım acaba ?   reyting uğruna bunu hep yapıyorlar ,neyseki  sorumluluğunu bilen haberciler yüzünden doğrusu neymiş öğrenebiliyoruz

24 Mart 2011 Perşembe

bazen kaçarsın sevgiliden ;
gecikir ; soramazsın nerde kaldın diye
hani küs olduğun için.
sonra atarsın kendini,     artık nerdeyse her mahallede olan avm lerden birine
niyetin siniri dağıtmak,    biraz da cüzdanı hafifletmektir







lakin yine yine geç kaldın teyyare
yakalandın radara
düştü peşine  sevgili arsız ,gezdi tin tin
kızdın,  lakin kıyamadın,      yorgun yüzünü gördüğünde
neyse kalsın  bakalım dargınlıklar başka bahara
bağlandı yine ,  elim kolum sevginle





tatilin t si tupperin w si

bugün  tatil günümüzdü    ve minnoş kızım olmadan ,   kahvaltımızı yaptık .   sonra biraz sahile gittik


















daha sonra tupperlarım geldi,      dizdim bir  güzel ;





öndeki,  zannedersem    yeni çıkmış ; yarım kalmış soğan,   sarımsak ya da limonları,  dolapta saklamak için kullanılıyor.     yanındaki şekşek,    her seferinde az bir ölçü şeker veriyor,    çayınıza ya da   kahvenize.
sağ en baştaki,    tereyağ kutusu da pek şirin .      arkadaki mint yeşili kap,    yarım kalmış karpuz için alınmıştır.       poşetlere koymaktan    hoşlanmıyorum çünkü.   sol baştakiler  ise,   leyyacığımın deyimiyle kızçemin .
tupperwareleri seviyorum.       çünkü ömür boyu garantileri var.     kırılmalarda satın  aldığınız kişiye başvurduğunuzda   yenisi geliyor .     amerikan ürünü felan ama ömürlük   10 yıllık maksimiks kabını hala kullanıyorum

23 Mart 2011 Çarşamba

aşık - bulaşık günler

yok yok,     aramıyorum o günleri
seviyormu- sevmiyormu ?    uğruna yolunan  papatyaları

nasıl yapsak ,  buluşsak ?     diye gezinen kırk tilkileri
ne hediye alsam    diye diyar diyar gezmeleri

yanlış edilen bir kelime uğruna,    kararan dünyaları,    atılan tripleri
sonu gelmez, kıskançlık senaryolarını





bir dargın bir barışıkları
ayy düşüncesi bile yoruyor artık

o günlerin heyecanını,    kaldıracak kadar  ne sağlam tansiyonum,     ne de sevdiceğin peşinden  koşturacak, takatım var
gençlere bırakıyorum o helecanları,   kıpır kıpır atan kalpleri,   süslü sözleri,   şiirleri

yok iyiyim böyle ben . durmuş oturmuş  41 olmuş .






22 Mart 2011 Salı

bitsin artık bu iktidar savaşları ;





evde mesela ,     niye söz konusu senin dediğin mi,    yoksa benim az önce söylediğimmi ?  ne fark ederki ?  biz aynı yolda elele yürümek için söz vermedik  mi vakti zamanında ?  ( bazıları için neredeyse m.ö. )

o zaman bu yarış niye ?   amacımız huzurlu  evimizde, aşkımızla yavrularımızla,   helal lokma değilmi ?  o zaman filancanın çantasını düşünüp niye kavga çıkarıyorsun ?      biliyormusun ki,  o çantanın sahibinin aşkısı yok. aramaya çıkmış,  çanta da yem zaten.

hayat yolunda , herkes bir kahraman rolünde savaşıyor birileriyle;
yolda giderken,   sakin kullanmak istersin izin vermezler ki; saldırırlar iki koldan, öne geçmek için.   sanki cennetin kapıları açıldı da, sayıyla alıyorlar





insan ilişkilerinde   alçakgönüllü olsan , ezmek isterler  habire
hayır diyemeyen biriysen yandın ,    sonuna kadar kullanırlar bunu
azıcık mülayimse cemalin,     kuyrukta önüne geçiverirler
cadılık bilmiyorsan, devlet dairesinde yandın          önüne gelen azarı basar
bu liste;   uzaar, uzaar           en iyisi  sen de uza neval

21 Mart 2011 Pazartesi

cennet bahçesinde var, bir yılan

evet tam evleneceğiz derken ,   tam herşey bitti   artık bizbizeyiz,      kurallarımızı biz koyarız  diyecekken; kaynanam son dakika golünü attı.;      gerdek gecesinde ,  gelinle damadı bekliyecekmiş .
goncam yumuşak başlı ,     lakin o bile  çığrından çıktı,    hatta annesini kovdu;    olmaz git diye.  ama gitmedi cadı.     bize zehir etmek için kaldı.       utanmasa çarşaf isteyecek.         bunun için onu hiç bir zaman affetmeyeceğim

bizim derdimiz ;    dört seneden sonra ,     nihayet kendi kurallarımızla yaşamak,       alacağımız ekmekten yürüyüş yolumuza kadar,     her şeye kendimiz karar vereceğimiz günlerdi,      kendi evciliğimizi oynamaktı. onu da ilk günden,   zehir etti mikrop.





kaldı da     ne oldu sanki ?    rezil  .       o  ve kızı yokmuş gibi,   davrandık .   sanki görünmezlermiş gibi.      bir gün sonra da ,   otobüse bindirip postaladık.          iki ay sonra  görümcem evlendi ,      iki eltisi de bekledi bana yaptıkları gibi.       Rabbim ne kadar büyük,     kimsenin ahını kimse de bırakmıyor .     kaynanacık bizim yanımızda birşey diyemiyor tabii,     kendi yaptığı için .       ama eşim,      kızım sana söylüyorum misali söylendi durdu,    tık cevap yok.  

düğün bitti ,geri dönüyoruz .        görümce gelin düştü     kaseyi çatlattı,       ben de ayağımı burktum,bileği çıkarttım.       sonra gelsin çıkıkçı seansları.
kaynanacık kucağında   taşıyor,    çıkıkçıya götürüyor.      yemekler tepsiyle önüme geliyor.        dedim ya Mevlam,     haklı olanın yanında her daim    sadece sabır lazım.





üç sene sonra kaynım evlenirken  dedim ki;      tam zamanı neval ,    ortalığı karıştır biraz.          görümce örümceğe sordum,       tam gelin almaya giderken ;         ee hasanı da bekleyecekmisiniz bu gece ?
 yüzü enk menk- her renk oldu.        bu zamanda öyle şeymi olurmuş ?       dedim;  gareziniz banamıydı ? hanımın dediğine bak hele ; kalmışlar da hiç aldırmamışız onlara     ,iki günde kovmuşuz .   neval susarmı ?
kara çalı gibi girerseniz araya,     her tür davranışı hakedersiniz, iyi yapmışız size.

o gün,    bugün oldu uymazlar bana,       iyiliğe iyilikle kötülüğe kötülükle        karşılık verdiğimi bilirler. en doğrusu;     kötülüğe de iyilikle karşılık vermek.           lakin     bünyeye ters.





hülasa ; hevesle beklediğimiz beraberlik günlerimize üzüntüyle başladık,  sonrası süper oldu demek isterdim ama öyle değil ,     birbirimize alışma devremiz          sancılı  geçmeye mahkumdu, o alabildiğine sakinken , bendeki heyecanlı bünye ,  kendini kanıtlama çabaları ,    gereksiz tartşmalar vs vs.

nihayet şu kısacık hayatta;         birbirimizle dost olmayı öğrendik,         kişilikler farklı olsa da bulduk ortak paydayı.           sanki yeni bir matematik kuramı bulmuşcasına      sevinerek .

20 Mart 2011 Pazar

8 N 2 C

neden kimse işinden memnun değil ?    otobüsteki biletçi !   bilet satacağına turşu satıyor yüzün.





neden kimse hayatından memnun değil ?     forumlar,    bloglar hüsranla inliyor adeta





neden kimse arabasından memnun değil ?      gözü hep yeni çıkanda

neden kimse telefonundan memnun değil ?     elinde son model telefon,    lakin hiç kontörü yok,daima





neden kimse yazdıklarından memnun değil ?     habire şablon  değiştirmeler,    taslak kalmaya mahkum yazılar..
neden kimse evinden memnun değil ?       başkasının evini pek beğenmeler ,     devamlı araştırmalar,  hep bir fazlası adına





neden kimse suretinden memnun değil ?       acayip saç modelleri,     dikkat çekici boyanmalar





neden kimse evladından memnun değil ?       yarış atı misali koşturmalar   ,şu dersi- bu kursu diye.    sonra da gelsin,    30 unda playstation oynayan ,  koca bebeler





çünkü ; doyumsuz olduk biz
çünkü ;yaradılış gayemizi unuttuk biz.  eeee     75 milyonun, sadece 5 milyonu eda ederse kulluk vazifesini


.

18 Mart 2011 Cuma

maskeli pörtlek

duş sonrası,    kil maskesiyle kendimi şımartırken (yüzümü kireç  badanası yapmakla,   nasıl şımartıyorsam artık? )  yazasım geldi yine .

bazen o kadar birikiyor ki,    artarda birkaç konuda yazabiliyorum .      malum kadınların günlük kelime tüketimi ;   5000 .    şaka gibi değilmi ?   bir gün kaptırıp sayabilirim de.        hepsini buraya yazınca, akşama oluyorum nazlı gelin.       ağzından gramla laf çıkanından.

eyvah kargo geldi ,      bu suratla adamın yüreği ağzına gelmese bari !     ups !






o kadar korkmuş görünüyordu ki,    eli titriyordu zavallının.       evet;  ups kargo iki gündür kapımı aşındırıyor müşteri memnuniyeti adına .      adamların kırmızı halı sermedikleri kaldı
mart ayı house beatiful dergimin gelmediğini farkettim  ,  abone hattını aradığımda,   sahte imzayla başkasına bırakıldığı ortaya çıktı .     turkuaz dergi nasıl başını ağrıttıysa   ups nin ,   zavallılar özür dilediler, kapıya kadar gelip ,     iki gündür de habire dergi taşıyorlar,   istemediğim halde. fena mı oldu ?  tabiiki hayır ;





sofra' ya sevindim ,cosmo zımbırtısı olmasa da olurdu.

kitaplarımı internetten alırım bazen .    bazı da,    eğer yolum düşmüşse bakırköyde,   tren yolu köprüsünün üstündeki kitapçılardan .       orası daha hoşuma gidiyor;     okuyup beğenmediğim kitabı,    cüz'i bir fiyata takas  edebiliyorum  şurada da  anlattığım gibi.       hem kitaplığım dolup taşmıyor ,   hem de yeni çıkan çoğu kitabı okuyorum ;





tabii ilgi alanıma girenleri.

gonca galiba seviyor ;)





dirsek atmadığı zamanlarda  tabii.  hediyemi verdiği zaman,önce boynuna atladım sevinçten sonra da nalet şeytan ağzımdan şu kelimeleri yuvarladı ; satıcı kızların bileğini koklaya koklaya almadın umarım!
parfümü çok beğenmiş ;  arada kullanırım dedi .
şaka mı yapıyor,   ciddi mi ?   anlayamadım :(


17 Mart 2011 Perşembe

hayatınızı nasıl alırdınız ?

ya da şöyle sorayım ;
öylesine yaşamak mı kaliteli yaşamak mı ?       ya da kalite nedir ?

yemeyi içmeyi çevreden gördüğünle mi halletmek ?    sahil çimenlerinde hafta sonu mangalı,    kzının beslenme sepetine,   pcden kalkamadığın için hazır kek koyup savmak,    pazardan doldurup poşetleri gelmek   ,lakin hep almaya aç olmak   ( ahh bu konu çok uzar )      biti kanlanınca önce arabayı,  sonra evdeki emektarı   değiştirmek     vs vs vs...





yoksa kendi değerlerini oluşturmak mı ?  kadın doktor tercih etmek özelimizde,    tenha bir güzellikte sakince köftelerimizi yelpazelemek ,   teybin kulak tırmalayıcı sesi olmadan ,     pcye yarın değişik ne yapsam diye oturmak,     alışverişte işlevselliğe önem verip,    ihtiyaçları en aza indirmek,       işini görecek arabayı almak, hayat arkadaşına verdiği söze ömür boyu sadık    olmak 

bunun yanında hayatı uzun vadeli planlayıp ,ona göre yaşamak,çoğumuzun yaptığı gibi günü kurtarmak değil
10 yıllar sonra keşke şöyle yapsaydım demek hiç değil .


not: hani bir zamanlar masalımız vardı ; B.Y. den( blog yasağından ) önce ,işte onun devamı pazartesi gelecek.
merak edene duyurulur .

ey yabancı ; varmısın ? yokmusun ?

insan kardeşini aramaya korkarsa ;     yine üzüntü bataklığına düşmemek adına  ..

ya da aneyle konuşurken,   onlardan hem bahsetmesini     hem de bahsetmemesini isterse ..





hem özlerse ,hem de iliklerine kadar kızarsa ..

ahh  o defteri kapatacak da  ,  o damarlarındaki  kan  olmasa...




resim

16 Mart 2011 Çarşamba

bir tatlı gezmecik

cuma sohbetimizin,    kurulma aşamasındaki sofrası.     mantı,   kuru dolma,    bulgur pilavı,  yeşil salata, yoğurtlu havuç kavurması,    laz püresi,    haşhaşlı poğaça,    çorba,    makarna böreği  hepimizin sevdiği lezzetlerden.   tatlı olarak ; muhallebili kadayıf  ( ki nefisti; z.teyzenin hakkını da yedim çok utanıyorum ama doğru ) ve     iki çeşit sütlü tatlı.






resimdekinin ne olduğu konusunda bayağı  meraklandık.     biraz da siz uğraşın.






yine kalabalıktık   ve yine yoğundu.        hocanın umreye gidişiyle     güle güle ziyareti planlandı,      haftaya gidilecek evin yeri kararlaştırıldı,     hatta ev sahibi bayan,    evin krokisini hazırlayıp dağıttı herkese.
kadınların istediklerinde nasıl da organize olacaklarına    ve haşa !     dünyayı yerinden oynatmaya meyilli olduklarına,    bir kez daha şahit oldum .

hele bizim sitedekiler !       umreye veya hacca gidersiniz ;    yolculamaya ve hoşgeldine gelirler.   ev alırsınız ev hediyesiyle,   cümbür cemaat kapınızda biterler.       bebeğiniz olur keza öyle .    organize işler bunlar .
leyloşun  minik ve büyük ,   evindeydik bu hafta .     minik;     çünkü odaları salon da dahil,   ufak ufak .  büyük ;   beş oda bir salon,   üç tuvalet vs.              dubleks ev yapacağım diye bayağı uğraşmış mimar . ortaya labirent   gibi apartman sahanlığı,    upuzun bir giriş holü ,    dik merdivenler çıkmış haliyle.       en güzel yanı,  tepedeki çevreye hakim manzara ;   o da mutfaktan .      dedikodu yapmıyorum tabii ki de.     leyloş da hiç istemedi ,    kocasının zoruyla alındı o ev.    anlamadığım;     seçme şansı olan insanların,  nasıl acayip planlı evleri beğenebildikleri.

 mimarlık dersleri ;     bir evin planına bakınca,    gördüğümü anlamamı sağlıyor    ve ev alırken    o kadar plan inceledimki;     ne beklediğimi biliyorum artık.       mesela  ev büyükse,      büyük  girişi akıllıca planlanmış portmantoyla değerlendirebilirsiniz.       ama küçük evde büyük antre,     sadece odaların küçülmesi demek. hatırlayacaksınız;    eski evlerde evin girişi     kocaman bir antreye açılır,        odaların hepsine oradan geçilirdi.     kullanışlı değildi,    ama     çoğunlukla uygulanan plandı.           bir de tek tuvaleti evin girişinde,salonun karşısında olan evler vardı,     hala da yapıyorlar.





hala planlarla yakından ilgiliyim.      niyetim ;    Mevlamın izni olursa,       minnoşları evlendirdikten sonra oturabileceğimiz ufak bir ev almak.      tercihen bahçeli,    ama kesinlikle tek katlı.     merdiven inip çıkmanın albenisini,    hala çözebilmiş değilim,    bacaklara verdiği yorgunluktan başka .     iki oda  ve salon yeter diye düşünüyorum , ama eşim 1+1 e razı.          toplu ulaşıma yakın , bekarlar cumhuriyeti değil de ,      ailelerin yaşadığı site içersinde,   derli toplu,    tercihen kapalı havuzlu sitelerle ilgileniyorum çoklukla.     amerikan mutfak düşüncesi de pek cazip değil,       mutfakta çalışırken duvarı değil,       dışarıyı görmeliyim.

bu kadar ev muhabbeti yeter,    en sevdiğim konu da olsa.       eve gelirken karnımız şiş, gönlümüz mutlu , manzaramız da buydu ;




.

15 Mart 2011 Salı

mazide kalan saadet

insan neden mutlu olduğunun bilincine onu  kaybedince  varıyor ?         sağlıklı ailenle yaşarken tasasızca  karnın doyuyorsa ,sırtın da  üşümüyorsa ve arkanı kollamaktan bihabersen         işte mutluluk o





ya da yaşama sevincini   ne zaman kaybediyor ?      bir şeyler   yokolduğunda hayatından  tabiiki        en tatlı nimeti de yese, en güzel yerleri de gezse,   dünyaları da alsa     neden ağzında o buruk tad ?
çünkü insan mutsuzsa ,     onu ikinci bir ten gibi üstünde her yere taşıyor        
 her kayıp ;  hayatımızda ufak ya da büyük çaplı şok etkisi yapıyor       sevdiği kalemini ya da yüzüğünü kaybeden kafasına takıyor         kayıp büyüdükçe sarsıntı artıyor          onunla  tanışmak hiç de hoş değil mesut yaşantımızda
istanbullular,    19 ağustosta    milyarlık evlerinden korktular     ve        hiçbirşeyin kalıcı olmadığını anladılar      sokakta yatarken,      zengini fakiri aynı kilimin üstünde..
Mevlam kimseye yaşatmasın ;      evlat acısı bambaşka        onu yaşamayan bilmez       o ayrı .. 





ailenin direği gittiğinde ;    annenin 10 yaş çöktüğünü ,     kardeşinin de elkızı ağızlı,  akbabaya döndüğünü gördüğünde           senin için  hiçbirşey aynı olmuyor       hayatta   hiç kimseye güvenmiyorsun artık         kanından olan     inkar ettiyse ahdini  ;    herkesi potansiyel yalancı görmeye başlıyorsun  ve  ona göre tavır  sonuç , sıfır  insan ilişkisi
ailen    ya da çok yakının     tanışırsa ciddi bir hastalıkla ;    senin için mutluluk sağlıkla eş anlamlı oluyor
o zaman başlıyorsun öncesi    ve sonrası olmaya     ,     kaybettiğin saadetleri sıralamaya      lakin faydasız  !  sadece neşteri,    biraz daha çeviriyorsun       vazgeç teyyare    !     sen     mutlu- mesut ailecek akrabalarıyla gezen,   gülüşenlere imren dur      ya da        kimsesiz evsiz barksızlara ,   hastalıktan inleyenlere bak;  teselli bul





                                                                    seçim senin ...

14 Mart 2011 Pazartesi

şu günlerde neval;

 başı kopmuş tavuklar gibi koşturup duruyor    habire durmadan ,durmadan     hadi şimdi iş kadını olduk çıktık sahi biz eskiden ne yapardık ev hanımları olarak ?  pc başında geçirdiğimiz saatler daha doğmamışken ?      dur biraz düşüneyim...





habire sil süpür yapardık, avarelikten          ayy     şurası tozlanmış ,      başlamışken bütün evi sileyim canım elime mi yapışır ?         deterjanlardan soluduğumuz gazların ömrümüzü yemesini saymazsak   evlerimiz bal-dök- yala idi,    her daim

 kek börek yapardık,   hem yemelik hem misafirlik          obezitenin yıldızı kolay parlamadı bu ülkede  elele çalıştık,  uzun yıllar





haftada bir gün muhakkak altın günümüz olurdu              hani şu kur'an okuyarak meşru hale getirmeye çalıştığımız             o gün   tıka basa yer,   ceplerimiz yeni tariflerle döner        akşam yemeğinde- ayy çok tokum-larla nazlanırdık kocamıza          bir ara bayağı azıtmıştım  z. teyzeyle geze geze ; akşamları hep toktum  lakin azarı da yemiştim,   neticede

oturduğumuz muhitle doğru orantılı olarak,    muhtelif elişleri yapardık ;   örgü  ,dantel vs          küçük bir mahallede oturmak,    30 yaşında dantel öğrenmemi sağladı





şimdiyse  varsa yoksa pc             çalışan için de aynı,  evde duran için de           bir şeymi merak edildi ? google'a yaz gitsin.            geçenlerde cep telefonunun ayarını bozdum,     bir arattım ki;  herkes aynı şeyi yapıp çare aramış           hal böyleyken tek dostumuz bilgisayarlarmı olacak acaba ?     zamanla kafamıza göre arkadaşlığı onlarda bulup,  başkasına eşe dosta ihtiyaç kalmayacakmı ?           baksanıza önceden eş dost ağırlanırken hafta sonları ,  artık filanca a.v.m. deki dönerci yasin ustanın konuğu oluyoruz

dur bakalım daha neler göreceğiz ?  demiştim zaten

13 Mart 2011 Pazar

elit teyze

sormuştum ya hani     elit ne diye ?     şunlar şunlar geldi aklıma ;





gazetelere göre elitler;     havuz başlarında ,ellerinde içkileriyle,   gece kıyafetleriyle    gülümseyen pozlar verip zihinlerinde,    bir sonraki davet kıyafetini        nerden alacağına dair kırk tilki dolananlar       ehh    işin ucunda binlerce dolar saçıp,     pişti olmak da var  ki , felaketlerin şahı.

fakir insanıma göre elit demek;     kendinden durumu bir kaç kat iyi olan, ağzı iyi laf yapan demek  ya da





sokaktaki insana göre elitler ;    zenginler ,     rüyalarında görebilecekleri arabalara binenler,opera dinleyip tiyatroya gidebilen demek   ( sürpriz!    tiyatro için zenginlik şart değil,   sigarayı bırak olsun bitsin  )

neval'e göreyse    elit demek ; belirli bir kulübe   kabul edilmiş demek     ya da bazılarının tabiriyle , beyaz türk  olmak demek      yani  ;





batının    tezgahından geçmiş olmak   demek
soylu aile     ( burada kriterler biraz farklı;   , türk ya da gizli gayrımüslim olabilir )
eskimiş zenginlik     ( gözümüze gözümüze   sokulmadan  sadece bilançoyla açığa çıkan)
kronikleşmiş sol ideoloji    ( serveti kapitalizm esaslı olsa bile )
medeni olmak  ( ahh     bunu hiç açmayalım lütfen ,   sadece   şunu söyleyeyim ; alkol almak olmazsa olmazı yoksa kulübe alınmazsın )







ahh      hükümet  !    yatacak yerin yok senin .      sen  misin  ülkede,    sağolası,     canı çıkası diziler  yüzünden içkiye başlama yaşı,   onbire düştü,   deyip çare arayan  - asla  yasaklamayıp- özendirmekten   çıkarmaya çalışan ?   neyseki     gözü açık medyamız var da     uyarıyor bizi ,  rejim elden gidiyora bağlayıveriyor
ee    kolay değil hizmet ;    her fırsatı değerlendireceksin          oyacaksınki altını ,  koruyabilesin tahtını

 hani şu;     mazlumların kemikleriyle yaptığın,    şehidimin kanıyla harcını kardığın..


.