30 Temmuz 2011 Cumartesi

ey gönlümü hoş tutan , asla razı olmazsın ki     yüzümün düşmesine
sonsuz güvenle sırtımı dayadığım;       var ki her sorunun çözümü sende,
lakin bekleyecek     sabrım nerde ?




iyiniyet abidesi;      kötü rolü hep bana düşse de
sabreden dervişim;
hanidir muradın ?

29 Temmuz 2011 Cuma

duyduk duymadık demeyin

 tarihini atıyorum bugünün.
goncam bilerek ve    isteyerek alışverişe geldi benimle. hem de sadece bir kez söylendi,hadi diye.o da alışkanlıktan sanırsam
işte şu kutuları yarım saatte seçersem ,   olacağı budur işte;





tişörtler erkekime,     kazak giymiş buyot kızıma alındı.       minnoşum uzakta da olsa,  kalbimizde ve aklımızda daima.
kutular ve sepetleri ,     istanbul forumdaki tepe home dan aldım,        marmara foruma taşınıyormuş,    fiyatlar gayet makuldü;





inanması güç    ama dört saat gezmişiz istanbul forumda.      oradan ikeaya geçtik.      ne kadar uğraşsamda aldıklarım hep  ıvır zıvır oluyor,       peçete,   mum kaşık felan.        yemek yeme bahanesiyle iyi dinlendik ama.




esse deki dondurmalalıklara bayıldım,       bunları,       serisonu mağazasından       yarı fiyatına alırım herhalde.





saturndeki korkmaz tencereler de aklımı çelmedi değil,





ama  her istediğimizi alırsak,     tatminsiz oluruz demi ?    H&M deki dantelli beyaz elbiseyi de denemedim bile sırf bu yüzden.
hem de ufukta daha büyük niyetler varken :)

27 Temmuz 2011 Çarşamba

toprağım.
direksiyon yönelince,   tanıdık manzaralara





açık camdan içeriye, eski tasasız günleri anımsatan kokular dolmaya başlayınca,      çocuk gibi sonuna kadar açmak isterim pencereyi,      arkadan çemkiren ergenime inat




bu da kısa günün karı,     köydeki kermesin son günüymüş;





ceket, bluz  beş ,  etek üç lira.      ceket  dantel,  biraz geniş ,etekse lastikli ve  rahat .      kadife,kendinden desenli.       kışın işe giderken giymek için aldım .      tekbirin  penye tunikleri  vardı, boyu epey uzun ,      pantolon giymediğim   için   almadım. ama aklım kalmadı değil.
ya işte böyle ...      ne kadar dolap da boşaltsam     temizliklerde,      avmlerden,pazarlardan     eli boş da çıksam,     nasibimde varsa eğer ,      hiç aklıma gelmeyen yerden ,   istediği şeyi buluyor insan  . hem de komik fiyatlarla.

arapça yazamıycam şimdi;     nasiibüke yüsiibüke ,  velev kane tahtel cibali. 
(nasibin seni bulur,   velevki   taşın altında da olsa)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

ey kaçak istanbullular !

geri dönün !




her nereye attıysan kendini ,   sıcağı ya da tatili bahane edip,       yuvana şehrine dön artık
vaki değildi şimdiye kadar;    hızla gidebildiğimiz yollar,       kimseye çarpmadan yürüdüğümüz kaldırımlar
hatırlamazdık ,otobüslerde oturduğumuz günleri, ya da     nişantaşından vınn diye geçtiğimiz   zamanları,  ninelerimizden      duyduklarımız hariç.

bak,   hiç alışık değiliz   biz buna .      boş yollara,     parklara,    otobüslere,   sokaklara bir alışırsak
mazaAllah yandık gitti.
zümrüt ovanı,      tertemiz havanı       altın kaldırım taşı  sevdasıyla bırakıp,   anadolunun bağrından da    kopup geldiysen artık ,     buradan vazgeçemezsin demektir,       tutunursun her bir tırnağınla,       illa burası da burası diye




kimse beklemiyor  aslında,    seni kapılarda mum yakıp da .      gerçi  geleceksin kürkçü dükkanına,    dedim ya;      suyunu içtin ,egzosunu  kokladın bir kere.
geleceksin de ,     bari mutasyona uğramış gel ,    ya da gevşemiş,    ya da lüzumsuz sinirlerini aldırmış olarak. neden ola dersen,     cevabım işte şuracıkta;

malum önümüz ramazan,      gereksiz kalabalığınla    yayılırsan her bir tarafa ,        basarsan öyle tınn      diye bam tellerine,       açlık vahim ,      susuzluk ayyuka çıkmışken,       malum çevreler,     sansar misali iç savaş çıkartalım diye dönenirken çevremizde ,      senin kalabalığını da,      kabalığını da hiç çekemem
dostum !

23 Temmuz 2011 Cumartesi

kızım'a yüreğimden kopanlar

genellikle vasiyetler böyle başlar;      sen bu mektubu okuyorsan,     ölmüşüm demektir gibi.
niyetim öyle değil .            ama ne zaman          yayınlayacağıma dair hiç fikrim yok,       belki de kalır öyle bir köşede.         belki de okursun bir gün bulup,    bir yerde .





okuduğunda sağ isem,    gel sarıl bana,       anneciğim diye,      10 dk önce sarılmış bile olsan .       inanki hala ihtiyacım olacaktır              .insanın sevgiye her zaman ihtiyacı vardır
belki de kendini bilmeyen,     yaşlı bunak olacağım, üstü başı kokan.          olsun gene sarıl.       sen öyleyken ilgime muhtaçken,     hep sarıldım tiksinmeden.

belki seni,    üzüm üzüm üzeceğim o günlerde,     nedensiz hırçınlıklarımla.         unutma ama ; en  sevdiklerimizi en fazla  üzme kapasitesi ,      sadece insanlarda vardır.

ne kadar üzsem de seni ,      bu dünyada yaratıcından sonra,         en fazla sevecek insan olduğumu,   asla unutma ve beni kaybetme.            herşeyi kaybet ama beni asla.            çünkü ben senin atacağın her adım yiyeceğin her lokman için,      gönüllü  duacıyım,           gözlerinden akan her damla,      benimkileri çağlayana dönüştürmeye muktedir ,   nedenini bilmesem de.




seni üzen,      en azılı düşmanım ,        yoluna taş koyana,     acımadan her kayayı yerinden oynatmaya azimliyim.            senin en büyük eleştirmeninken,        en gayretli destekçinim,    gizli ya da aşikar

kısacası;      yaratıldığın andan,      son nefesini verene dek,      gönüllü kölenim senin;     sakın beni kaybetme kızım .
o zaman ne mi olur ?          kıyısından dönüp geri attığım,    o karanlık dünya . annesiz sevgisiz yalnız dünya. hiç bir sevgiyi yerine oturtamadığın boşluk       sakın yaptığım   hataya düşme kızım.

22 Temmuz 2011 Cuma

bela mıknatısı

emindim   zaten,      gaddelendim.       tescillenmeme az kaldı.
yapım pek telaşlıdır;    sakin iş göremem. doğal olarak,  kör  şeytan da pek karışır işlerime.  iş  bu yüzden, her daim gazi gezerim, burada da söylediğim gibi.




ev süpürmek demek ,süpürgenin ayağına,   en az bir kere ayağımı vurmam demektir,    olmadığı vaki değil. keskin bıçaklarla hiç aram yoktur.        bazen durduk yerde ,   dolap kapaklarına başımı çarparım.  başımın döndüğünü düşünmek isterim,       gidip kafamı tak diye vurduğumu düşünmektense  .    işe başladığım ilk yıllarda , ayak parmaklarımı merdivene çarpmaktan,     bir parmağımı kırdığımı söylemiştim .

hadi bunlara alışmıştım da , belalı insanları çekmeye  ne demeli ?        neredeyseler buluyorlar zatımı,  çemkirmek için.        ikili ilişkilerde olabildiğince empati yapan,    güleryüzlü biriyim ,   bakmayın  burada sağa sola çattığıma;   deşarj alanım burası  .




geçen hafta  görevini hatırlattığım,    okul yöneticisiyle kapıştık.    neden  ?   bağırıp hakaret ettiği için .
asla tartışmayı başlatmam ve sesimi yükselten olmam  .      karşımdaki yaparsa uyarırım,     baktım anlamıyor
ehh ..    yay burcunun sabrı da bir yere kadar değilmi ?       o zaman  bağırmak neymiş ?     görürler .
az geçmedi,      kuru temizlemeciyle papaz olduk..      buyur bakalım

ruh sağlığım için,   kaçmaya çalışıyorum .   böyle şeyleri,     bir çırpıda unutan yapıya sahip değilim ,ne yazıkki.   bu da en yenisi;   dün  sohbete giderken ,   apartmandan çıkıyorum.    o      arada  aceleyle içeri giren tanımadığım hanım,       neyseki siz kapıyı iyice kapatırsınız dedi.       ne düşünüyorsam,    dalgınım cevap vermek aklımdan bile geçmedi.        arkamdan kapıyı çektim,     iyice kapatmıştımki,    kadının yükses sesle konuştuğunu duydum.       telefonda konuştuğuna vehmetmiştimki,     neden cevap vermediniz  ?   dediğini duydum;    gözüm kayıverdi yüzüne .   gülerek bana söylüyormuş meğer.      afalladım ;    kızıyor desem niye gülüyor ?       kızmıyor desem,    niye hesap soruyor?    öyle şaşkınım ki ; bilmem demişim saf saf .



şimdi bu kadın mı dengesiz,    sırıtarak hesap soracak kadar ?       hem niye hesap soruyorsa ?
yoksa iletişimsizlik bende mi ?        anlamadım,     ümidimi de kestim artık.         buluyor bunlar bir şekilde,   çekiyorum mıknatıs gibi,   arızaları.

inanın geçenlerde girdiğim sınavda,    sınav yetkilisi kadın dikkatlice bakınca ,      eyvah dedim,    burada da mı? kadın aniden gıcık mı kaptı ?        yoksa  kızdığı birisine mi benzetti ?
yakında nefeslerimi korka korka     ve sayarak alacağım,       kazaen birisiyle gözgöze gelirim diye,    ödüm patlayacak sanırsam .
daha neler yahu !       ey insanlar !       uğraşmayınız ve bulaşmayınız lütfen,    önemle rica olunur

21 Temmuz 2011 Perşembe

ekg rezilliği

bir süre  önce , yine hastane kapılarındaydık   ,     mevlam oraya giden herkesin yardımcısı olsun.
bu sefer sebeb-i ziyaretimiz ;    son günlerde fazlaca pıt pıt eden,    kalbimin tıkırtılarını saymaktı.   doktorun yönlendirmesiyle  ,   ekg birimine gittiğimizde,   korktuğuma uğradım    ve tabii ki o birimde,   sadece erkek hemşirenin,   ya da doktor ( neyse artık ) çalıştığını  öğrendim .

1 saat ,    dahiliyesinden kardiyosuna   kadar servisler de dahil  ,  ayıplamadan,    dudak ısırmaya     kadar değişik tepkiler eşliğinde,     hastaneyi turlamama rağmen ,    bu işlemi yapacak bir bayan bulamadım . çareyi şadiye hatun tıp merkezinde buldum.     bahsi geçen tetkiki yaptıran bayanlar,    hassasiyetimi anlayacaklardır.





neyseki; doktorum yorgunluğuma tüy dikecek bir  yorum yapmadı,       hatta  beğendi ,nerede yaptırdığımı sordu.       bardağın dolu tarafına baktığımda gördüğüm şey ;    7-8 yıl önce,   şimdi aldığım     aaa menşeli  sessiz tepkiler,    o zaman muhakkak bolca aşağılayıcı tarzda olurdu.        sessiz kalamayan  teyyare de cevap vereceğinden ,     her iki tarafı da rencide edecek düzeyde,     tartışma uzar dururdu..

ya insan hakları ilerlemede,     ya     iki kişi olduğumuzdan gözleri yemedi,      ya da eşarbın boş beyni saklamak için takılmadığı,   anlaşıldı artık.

öğleden sonra capacitye gittik ,   yemek ve kitap alışverişi  için.her seferinde bu sefer farklı birşey yiyelim   diyorum       ama ayaklarım hep oraya götürüyor,    bir de geçim gönüllüsü aşkım  ;





oradan da kurtarılmış bölgeye doğru yola çıktık,      malum özel muayenehaneleri ordadır profların ;






dr ilgiliydi   , ama yanlış hastaya.         eşim için gitmemize rağmen,     tuttu kolumdan gel evladım (!) diye.
can havliyle,    ama hasta ben değilim deyince herkes şaşırdı,    ne kadar hasta gibi gözüküyorsam artık

istanbulun nadide molozlarından  ;





ve neresi  olduğunu anlamadan geçip ,gidiverdiğimiz güzellik ;


20 Temmuz 2011 Çarşamba

bugün tamamen aklıma eseni yaptığım gündü,    kah yemek yaptım,    kah pasta- börek.    arada tamirci savuşturdum .     bütün bunları yaparken aslında temizlik yapıyordum .     oda oda temizlemeyi seviyorum.   bir oda baştan aşağı temizlendi.        camı,kapısı ve duvarları dahil.(evet duvar silenlerden biriyim)  .kollarım ta kökünden ağrıyor.     ahh          beni bir de halıları yıkayınca görün;      yemek yerken kollarımı kaldırmaktan acizim.        hatta ağladığım bile rivayet olunur.       gözyaşlarını silenlerin yalancısıyım.

tarif,    carte d'or çikolatalı puding paketinin arkasından;  kolay tiramisu.        1 paket petibör bisküvi kırılıp şekerli neskafeyle ıslatılır,      üzerine puding hazırlanıp dökülür.      bu aşamada pudinge isteyen, labne peyniri de katabilir.     bisküvilerin üzerine pudingi dökünce,      al sana kopkolay    tirammysu.





yorgan koyduğum hurçları boşalttım.    vakumlu poşetleyip dolaplara sığdırdım. yine her zamanki gibi bir poşet atılacak çıktı.    darısı diğer odaların başına.
aslında bütün mobilyayı atasım ya da satasım var ,20 yıldır bıktım aynı eşyalardan.    beyaz eşya değişiyor mecburen ama,  modokodan aldıysan eskitmek zor.
bu da  meşhur ve klasik,    ekşimikli gül böreğim ;





hiç unutmuyorum,evlenirken babamlarla yatak odası almaya çıktık     ,babam o zamanın parasıyla 12- 13 milyonluk takımlara bakıyor ışıklı felan,      bense onlar pahalı diye yüz vermiyorum hiç    .sonunda yarı fiyatına direne direne,    şimdiki takımı aldırdım.        rahmetli,         bunların çekmecelerine az bişey koysan çatlar demişti de,     inanmamıştım.        yine haklıydın baba,       iş işten geçince anlarız zaten büyüklerin kıymetini değilmi ?

19 Temmuz 2011 Salı

zorlama baby , çatlayacak göbeğin

bir insanı sevmek istemek ;  uğraştığım  ama başaramadığım .
kendini nasıl da zorlarsın, anlatamam.       içinde vardır onu habire,      senden iten bişeyler.     tınmazsın, daha doğrusu tınmak istemezsin.      bünyenin izin verdiğince yanaşırsın;     şirinlik yaparsın,   soru sorarsın,   alaka gösterirsin.      en önemlisi de onu dinlersin;      hapşırıklarından,     en şapşalca laflarına kadar.      ama sen yaklaştıkça ,    içindeki zıt kutup iter,     kalırsın ikilemde




ahh      yoktur  ki  başka çaren;     sonunda aslına dönersin   ve kaçmaya başlarsın.      arkanda şaşkını  bırakarak. kaç isimler oldu böyle yaşamımda ;    ayseller,   haticeler ,nezahatler     vesaireler...       hepimizin  hayatında olmuştur böylesi,   olmayanlar da ancak,    bm iyiniyet elçisi.           herkesi seven,       tanıştığı anda karşısındakine çok iyi notunu verenler olmalı.       yani olmayı düşleyip,     yanından bile geçemediğim.

bazen de,    ilk görüşte nefret yanıltır seni.       kaçmana rağmen,      yazılmışsa kadere,      yolun kesiştiğinde önce pişman olursun ,   sonra da kanka.           misal ;     hala dostluğunu ve izini  aradığım emine.

bunları sayarım da,     hiç mi kusurum yok benim ?      ya da sütten çıkmış misali    miyim ?
ahh         en fazla kusur bendedir,    nelerse onlar  bilirim de   burada itiraf edecek kadar,    cesur  değilim
henüz...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

gerçek dünyaya geri dönüş ve hasar tespit

sonunda yuvamızdayız,   neyse ki gitmeden önce temizleyip   paklamıştım .   yoksa 15 günlük tembellikten sonra anneannemin deyimiyle;    kesseler kafamı     yapamazdım.
manisadan geçip de,  kebabını yemeden olmazmış;



istanbul sınırlarına girince,    sanki biri suratınıza ıslak havlu fırlatmış gibi,   nefes alamıyorsunuz   ve yapış yapış olmaya başlıyor insan.      feribotla gelmemize rağmen,   körfezi dolaşmışcasına  yorgun vardık   dün akşam.
tatil dönüşü çoruma gitmediğimize, nasıl seviniyorum anlatamam.       bayrama erteleyiverdik vuslatı,   iyi de oldu,     bir sürü doktor,    pasaport vs işlemleri var,       onları halletmemiz lazım
bu da bilmemneresinin saklıvadi gölü;




tatil öncesi sınavlarımdan üçünü vermişim,    korktuğum gibi uygulamadan kalmışım :(    iyi haberse, 40 kişiden birisi geçmiş sadece.
korktuğum kadar değil ,   sadece iki kilo almışım.     bunda no ekmek    ve az tatlının ,    havuz başındaki inleten    aeorobik seanslarının etkisi de var şüphesiz.
susurluktan her geçişimizde muhakkak tostunu yeriz ;




kuru kızım hariç,    hiç birimiz bronz değiliz.     ergenim zaten  denize gitmediğinden ,    süt gibi kaldı yanımızda.      termali tercih ettiler babasıyla.        teyyare desen şezlog gülü; bir iki sefer,  soğuk kış günlerine hazırlık olsun diye,    güneşe çıkıverdi o kadar.      o da 50 faktörlü korumayla.     yüzümü nemlendiricilerle koruduğumdan  hiç yanmadı,     güneş yanığı kime lazım     demi ?
oteldeki son yemeğimiz;     porsiyon farkları ne vahim ;




en zoruma giden,     tatil dönüşü yemek yapma ritüeli;     karar verme aşamasından tut,   servise kadar.orada niyeyse hiç acıkmayan bizim efrad,       korkarım burada aç kurt misali olacak.
goncam,havuza yüzmeye gitti,      minik erkekim de büyükçekmeceye, denize!

hiç anlayamıyorum;       orada mis gibi berrak denize adım atma,     burada yosunlu pis suda debelen,dur (denize deniz demem,   dibi gözükmeyince ayol !)
yarın ergenimin tercihleri için,    okula gideceğiz,  oradan aneye uğrayabiliriz.
dökülsün ortaya hediyeler bakalım.

neval kaçar saat kaç olmuş iş başa düştü ,   birisi yemek yapmalı  artık :(

17 Temmuz 2011 Pazar

yaban

neden şık ve uyumlu giyinmiş tesettürlü bir kadın gördüğünüzde,     dudak büküyorsunuz ?
o bakışlar da, gün sizin gününüz diyor sanki. oysa ki günler hepimizin ,ülkemizin  atılım  günleri.

ya da hafta sonları,      güle oynaya gezen komşunuza yandan bakışlar      neden ?
sakın sizi çenenizle başbaşa bırakıp,     kahveye kaçan kocanız yüzünden olmasın ?





halbuki oturup konuştuğunuzda,    sizden farklı olmadığını gördüğünüzde nasıl da şaşırıyorsunuz  ?   hatta  size karışmadığını gördüğünüzde,     nasıl da kanınız kaynayıverdi değil mi ?

 benim dedem hacı , sakızını çiğneyip  duranlar da  var        her şeyi bilir onlar zaten.  onun modası geçti,atın ağzınızdan bi zahmet.       ayrıca   kur'anın türkçe açıklaması dururken,     uğraşıp da     arapçasını kim öğrenecek şimdi ?

ahh bir de,   şu temiz kalp meselesi var




herkesinki pis      herkesin ibadete ihtiyacı var      kendisi nur u pak ;       ibadet etmeye ihtiyacı yokki
kendisine kapıyı açana defalarca teşekkür eder de ,       kendisini yaradana şükür için ibadet etmez akıllım.
uğraşıp da besmeleyi öğrenmiş  midir acaba ?         ahh elin gavuru arayıp da bulurken,   yaşarken islamiyeti  bizden daha iyi              ne tezat ne tezat

bilmiyorsunuz ,   anlamaya uğraşmak yerine,     tuu kaka demek daha kolayınıza gidiyor
sizin gibiler için,    localarda otururken ahkam kesmek  ne kadar kolay;       hele elde varken zıkkım   

masumu karalamak da ne ?        dünyayı bile fethedersin; kaymışken kafan.       seni yaban.

.

15 Temmuz 2011 Cuma

hala didim

 insanları gözlemliyorum nadiren de olsa.   hiç istememe rağmen, bazısı itici geliyor yine.    bir teyyare klasiği yani.
ama bu sene insanlara sokulmuyorum,    kendimleyim, yersiz sohbetler açmıyorum kimseyle.    1500 kişinin içinde,    bir daha görüşmeyecek olduktan sonra,    can havliyle konuşmak anlamsız geliyor.    ön şezlongdaki yakıcı güneş altında,    hala sıkıca bağlı başörtüsüyle oturmakta ısrar eden, bayan sülalesinin raporunu verirken ve de ,  gelmiş geçmiş bütün dertlerini anlatırken,    ya anlattıkça ferahlıyordu ,    ya da terlemeyecek kadar kendinden geçmişti.      az sonra yanından kaçarak,    kendini az ötemdeki şezlonga atan,   teyzeciğe sormalı halini.
meraklısı değilim ,yine de gittik konserine;




ne kadar meraklıyız aslında,   kendimizi anlatmaya.     aylardır yaptığım da bu değil mi ?
ya da ilgi çekmeye ,   ne kadar acınası şekilde hasretiz .      tıpkı akşamüstü pardesüsünün üstüne,  yeni gümüş kolyesini sallandıran    ve ikide bir eğilip bakan,   kızcağız gibi.      hak verilmek nasıl da önemli; içini dökerken şahin bakışlarıyla,   karşısındaki yüzün her mimiğine odaklanmış,   havuzdaki kadın gibi.

ahh       insanlardan kaçtıkça ,    onların ilgisini çekmem ne kötü.        hatta gıcık olduğum kişinin ilgisiyse, daha da kötü.        mıknatıs gibi çekiyorum böylelerini ayol.         halbuki tek yaptığım,    şezlongumun gölgesinde kitabımın büyülü dünyasına çekilmek .       konuşmadıkça merak ediyorlar beni , kitabımı,     zarif kızımı.       gözlerimi kaçırdıkça,      dikkatimi çekmeye çalışıyorlar bilinçsizce

bilseler ne kadar yorgunum;     hiçbir şey düşünmek istemeyecek kadar.
insanlara ne kadar kızgınım;    umursamayacak kadar.
ve ne kadar mecalsizim ki;     onların boş laflarını çekemeyecek kadar

ahhh        bir de geçen seneki belalılarım var ,      ne kadar kaçsam da çamur gibi,    üzerime sıçrayacaklarını bildiğim

işte bunlarla coşuyor millet havuzda;

14 Temmuz 2011 Perşembe

bugün

böyleyim;





üç gecedir ,    alarm gibi çalmaya başlayan,     yandaki odadaki bebeğin,      feryat figanıyla uyanıyoruz uykumuzdan maaile.
bizi uyandırıyor  ama,    annesi ve babası duymuyor galiba    yanıbaşında. ya uykuları ağır,     ya da alışmışlar ağıt formunda ninni gibi geliyor.        ne olursa olsun,      insan evladını      her gece 45 dakika     ağlatır   mı yahu ?        garibim,      sanırsam ağlamaktan yorulup,     bayılıp da susuyor.        çünkü gecenin sessizliğinde kağıt misali ,    her sesi ileten duvarlardan,     herhangi bir teskin etme gelmiyor,     umutla beklememize rağmen.
dün son şanslarıydı.     bugün şikayet etmek zorundayım.

söylemiş miydim ?        buradaki ailelerin çoğu,      en az iki çocuklu ve üstü.       kadınlar minik bebeklerle havuza giderken,      beş yaş üstü olanları babalara emanet.          asansörde,     termalde çocuk avutuyorlar habire.           eşimin demesi;        havuzbaşında 7 erkek demek 14 gürültücü çocuk demekmiş.
hatta darb-ı mesel,       gece animasyonlarına malzeme  olmuş;   kapriste  erkekler çocuk bakar diye.
kafa dinlemek isteyene     uygun değil ,        çünkü heyecanlı tepkileri ve bitmeyen mızıldanmaları ,     aniden patlayan çığlıklarıyla ,    çocuk cenneti ya da cehennemi burası .

aileler de ne kadar rahatlar ,        çocuklar kendini yere atıp ağlasa da ,      sohbetler kesilmiyor,    üç maymun misali.        rahatsız ediyorum tasası zaten yok.   onun tatil anlayışı,     benimkini mahvetmemeli.
yurdum insanının kulakları duymuyorsa artık ve derisi kalınlaşmışsa ,      çocuk kabul etmeyen otellere bakma zamanı      gelmiş demekki.

bahane

                                                                                                                 resim


insanları sevmek için sebep aramak .  
ruhun  olumsuzluk yığınına dalıp sebebini aramak ,imha etmek    sonra da  pırıl pırıl  etmek;   koşulsuz sevgiyle   muhtaç ruhu ,
belki de sonunda,   ilahi doktora teslim etmek
yaradılanı sevmek yaradandan sebeple
ya da ;
beğenmemek ,    kusur aramak,     kendi kusurunu hissederek derinden derinden .
hıncını başkasından almak,          kendisine çekidüzen vermekten aciz çünkü
insana düşman, hayvana düşman .       her şeye düşman
mazaAllah yaradana düşman   .        
ya,     O da sana düşman olursa,    halin nice olur bilirmisin  ?

13 Temmuz 2011 Çarşamba

havuzdan da kovulduk,tamam

bir bu eksikti ..       akşam havuzda  yine     bayanlar matinesi hazırlığı varmış,     felanca gelicekmiş,    hazırlık yapılacakmış   ışıklar felan herhalde.       sırf ,orkestranın önüne çekilecek paravanı görmek için gitmeli...

zaten yüzme bilmediğimiz için,      kenarda acemi ördek misali çırpındığımız      havuzlarda ,  esamemiz okunmuyor.       tatilden önce aldığım iki ders,        buz gibi suya girerken attığım ikinci adımda,     uçtu gitti aklımdan     ve    eski korkularla yüzyüze kalıverdim .        gene aynı rutin başladı,     azıcık suda debelen sonra büzüle büzüle duşa koş,      iki saat yağlan sonra da,    beş saat güneşte yatıp kurumaya çalış,  aynı zamanda haşlanmadan
evet haşlanmadan çünkü;    burada sıcaklık 47 ile 52 arasında seyrediyor,      yağmur yüklü bulutları gözleriyle tarayıp,         bir nebze güneş ışığı görmeye çalışan sayın istanbul ahalisi.
( nasıl da eziyorum de mi ? )
zaman, aynı aktivitelerle geçmesine rağmen,   asla sıkıcı değil.      uyku saatleri daha da kısaldı,   fakat havanın nemi düşük olduğundan belki de ,   sabahları zinde kalkıyorsunuz     .ehh      bunun diğer sebebi de havuzda gölgede ,  şezlong kapma derdi.       yanık ten aşığı değilseniz ve kremsiz çıkmayanlardansanız ,burada hayati bir önemi var gölgenin.           güneşte kaldığınız an, 50 faktörlü    krem de sürseniz, yanıyorsunuz o biçim.    

işte burası,    bizim hoplayıp zıpladığımız ,    derdimizi döküp,dünyayı kurtardığımız,    en az sekiz saat geçirip asla bıkmadığımız,  özgürlük bölgemiz ,  saçlarımızın yılda bir sefer,     güneşle buluştuğu yer;





şezlonglarda ilginç insanlarla karşılaşıyorsunuz;       kimisi yardımsever ve arkadaş canlısıyken,   kimisi de kendi rahatını sağlarken ,   başkasının özgürlüğünü kısıtlayabiliyor;      tıpkı dün güneşte yanıp,    kendini pat diye havlumun üzerine atan,  bayan gibi.       sinirlerimi zıplattığımın,   farkına vardığından mıdır? bakışlarım bir yerlerine battığından mıdır kalkıverdiyse de ,      yakınımda olması huzursuzluk sebebiydi,     tutunamayıp gidene kadar.      nasıl kinlendiysem,         en son gördüğümde çocuk havuzunda debeleniyordu,layığını bulmuştu açıkçası.
işte şezlong arkadaşlıklarım sayesinde,      bir sürü insanın tarihi aşk romanı okumaktan,  hoşlandığını öğrendim ve onları bu konudaki engin bilgimle,   aydınlattım hemen.         değişik tarifler denemek isteyenleri ,   uygun bloglara yönlendirdim.       hoş bir bayan doktorla tanıştım;    onun bilinçli seçimle okuduğu kitabının yanında biraz da çekinerek açtım kitabımı.       çevremde ünlü oldum;     her gün bir kitap okuyan kadın diye.

aerobik yaptım    ,acı çektim,   yılmadım; devam ettim yapmaya ve yemeye.      korkarım tatilden önce verdiğim kiloları geri aldım,        çünkü bu kadar çeşit olan yerde,    diet imkansız.       zaten  tek talan edilmeyen yer de,   diet büfesi.     burası sadece tatlı büfesi.       çektiğim eziyeti tahmin edersiniz;





bugün kızımın tatili bitti ve ankaraya gönderdim,       yine başladı    içimin sızıltıları.        havuzdaki curcuna sayesinde atlattım biraz .    burası güzel,    tatil güzel ,  sorumluluk sıfır.       hele çocuklarınız kendi başlarının çaresine bakıyorlarsa.      sabah yataktan kalkıp,       gözlerinizi ovuşturarak mutfağa değil,    havuza gidiyorsunuz,        birileri gelip sizin adınıza odanızı topluyor,       acıktığınızda istemediğiniz kadar çeşit önünüzde,     tek derdiniz;     ne yesem ya da havuza mı,    denize mi gitsem ?      bir şey bozuldu ,  tamirci hazır vs vs.acaba ne yapmalı etmeli,     evi kiraya verip otelde   mi yaşamalı?

işin güzeli de ne biliyormusunuz?  tatil daha bitmedi :)

oteldeki miraç kandili programından;

12 Temmuz 2011 Salı

dünyayı sevmeyenler buraya

artık dünyada mutlu olmaktan ümidini  kestiysen;
her an,    her şey üst üste geliyorsa,




küçük mutlulukların  bile dikenleri varsa
yürüdüğün yollar ,   saldıran köpeklerle doluysa ;    atacak taş bile kalmadıysa ,

maceraya atılacak cesaretin kalmamışsa,
yeni başlayan her gün,     sıkıntı kaynağıysa sadece

karamsarlık bulutları kapatmışsa  parlayan güneşi,
her zaman şemsiyeyle geziyorsan
seni ona bağlayan ipler, eskimiş;   koptu    kopacak demekki





ebedi saadet,    bir adım ötende seni beklerken
her gün bıkmadan yılmadan ,  İlahi Çağrı   süzülürken minarelerden

behey gafil  ; daha ne çırpınır durursun ?
bir adım at sadece,  koşacaktır sana   O.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

attım oğlumu kızlar sofrasına ..

malum,   tatilde herkes ayrı takıldı.      biz kızlar havuza özgürlüğe koşarken,     goncam hamam termal vs. oyalandı.        minik ergenim pcyle takıldı bol bol.      10 günde bizler marsık gibi olduysak da,   o süt bebeği teniyle dolaşan tek kişiydi ,    belki de.

gitmeye ramak kala,     dualarımın karşılığıymışcasına,    bencileyin dertli bir anneyle tanıştık    ve oğullarımıza komplo kurduk;     cafede diğer arkadaşın kızlarının masasında,  buluşturduk.      annesinin huyunu bilen oğlum,       kuşkulansa da geldi ,    ayacıklarıyla girdi kafese.        neyseki kızlar havayı yumuşattı,   sohbeti canlandırdı da,     görebildiğimiz kadarıyla (çünkü başka masada onları gözlemek ve dudaklarını okumakla meşguldük),      yoksa iki çekingene      kalsaydı ,az bakışıp topuklayacaklardı    muhtemelen.





bu bana,     yetişme çağında abimin yaşadığı,   bir durumu hatırlattı.      o sıralar,      kendisi lisede ve cumartesi günleri de,     yenicamii de vaazlara gidiyordu.         evde namaz kılan sadece annem,      babam ve biz bilinçsizdik.          babam tutturdu rahmetli,         bu çocuğun hali iyi değil ,   ne bu yaşta böyle dedi     ve samimi komşumuzun,     yaşıt kızlarına rica etti,       oğlanı biraz dışa döndürün diye.        kızlar fıkır fıkır,     iki sohbette,    kabak çiçeği gibi açtılar oğlanı.      öyleki;     ne sohbet kaldı,  ne namaz .     ta ki,    üniversite son sınıfa kadar.
bak sen,     bile bile nasıl emanet ettim acep,    el kadar sabiyi ?     hem de,    son gördüğüm karede halinden gayet memnun sırıtırken ?
pişman mıyım acaba ?  hayır.    5 yıl sonra yapar mıyım ?  elbette hayır.

iboyu sevmeyenler gözü kapalı dinlesin artık;


10 Temmuz 2011 Pazar

bugünlerde..

siz de yorum yazamayanlardan mısınız?  ne varsa bloggerda  yazıyorum ama gönderemiyorum.
izleyiciler gadgetı da tatilde herhalde,ortalıkta yok.
yine ne oldu acep?

8 Temmuz 2011 Cuma

ve didim

artık oteldeyiz.      burada her şey aynı,      minik değişiklikler dışında ;
yemekler fazla lezzetli değil,    insanlar gene kalabalık.         aynı kişiyi bir daha görmüyorsunuz ,görmek istemediğiniz kişi hariç.      dışarda gördüğünüzü, havuzda zaten tanıyamıyorsunuz imaj meselesi :))





insanlar gene süslü,    yemeklere sanki düğüne gider gibi, 8 cm topuklu ayakkabıyla iniyorlar,    kıyafetler rüküşe kaçan şıklıkta ,    aksesuarlar da cabası.      getirdikleri bavul sayısını tahmin etmekten bile acizim.





havuz kenarı müzikleri azaltılmış;    iyi kafa dinliyorum orada.     bugün öğlene kadar şezlong gülüyken, öğleden sonra havuz güllüğüne terfi ettim.       baktım bir sürü bağyan bencileyin,    kenarlarda çırpınıyor.     gün senin günündür teyyare dedim ,   attım kendimi havuza yavaşça,       yüzme hocamızın tabiriyle çiçek oldum .   yarım saat yüzüyormuş görüntüsü verdikten sonra,     çıkınca başladı ritüel; duş al - titreyerek kurulan- güneşe yat kurumaya- ama yanmamaya çalış.   zormuş bea !

burada havalar rüzgarlı,    ama yine de 30 derecenin altına hiç düşmüyor ,aylardır olmadığım gibiyim ; mutlu ve stressiz.





havuzdaki debelenmelerimden   midir yoksa deniz havasından mıdır ?    az uyuyan ,  ama çabuk acıkan bir tip oluyorum.        bu sene de şaşmadı ,umarım verdiğim beş kiloyu on kilo alarak dönmem şehre.    o güllaca nasıl direndim ?    hala meraktayım
size doyum olmaz ama kaçtım ben.    havuzda hazalla bayanlar matinemiz var :)




kandil akşamı da hocanın sohbeti var. eee bu da lazım ,o da demi ?

5 Temmuz 2011 Salı

tabiiki eski kanka hemen el attı işe     ve gene tenha fakat ,      cayır cayır yanan izmir sokaklarında adres aramaya başladık.        gaziemirde bir lojmana düşünce yolumuz,      gezimiz maceraya dönüşmeye yüz tuttu.
neden mi macera ?      çünkü olaya bir köpek dahil oldu,     epey farklı profil çizen bir aile    ve ortak nokta bulma çabalarımız,       yıllar önce aldığım kararın,   pat diye yüzüme vurulması .  
bunu yazamayacağım,    çünkü kızımın gizlice okuması    riskini göze alamam.





neyse ,      evlerine gittiğimizde ilk hoşbeşten sonra öğrendikki ;   abi hakim,    eşi öğretmen emeklisiymiş, iki genç oğlan ,  bir minik kızları varmış.    bir de köpekleri !     benim için ne güzel haber !
dahası izmirde herkes öğlene doğru kalkar ,      ancak  akşamları sokaklarda arz-ı endam ederlermiş    sıcaktan dolayı .       yüzümdeki kızarıklıklardan anlamalıydım zaten.
ev sahiplerimiz,     bizi seferihisardaki yazlıklarına davet edince    ,misafiriz ya ,boynumuz kıldan ince. düştük yollara.       nefis manzaralar eşliğinde,    vardık üfül üfül esen siteye.       köpekle mümkün olduğunca aynı kareye girmemeye çalışınca,    ev sahipleri sağolsunlar,   bağlayıp kulubeye kapattılar da, şen şakrak halime geri döndüm.
ilk foto meşhur kuşadası ..






güzin abla,     el sanatları öğretmeni ve candan bir hanım ve ..çorumlu     ama asimile olmuşundan.   o yüzden oturup ,   çorumun kadınlarını ve kaynanalarımızı çekiştirdik .     ahh...   korkarım  bütün sevaplarım gidiyor, sırf bu yüzden ona doğru.       imece usülü hazırlanıp tüketilen yemekte ,ilhami abinin , goncamla bizi biraraya getiren kişi olduğunu farkettik .       çünkü eşimin,  o bölümü yazmasının sebebi oymuş.     bundan gayet memnun ,  gülüyordu.      izmir gezisini,    istanbul dönüşüne bıraktık beraberce.    müsaade isteyip kalktığımızda akşam olmak üzereydi    ve    iki şeyden emindim artık;

1-  hakimler,   cüppesiz o kadar korkutucu değiller ve sık sık gülüyorlar hatta

2- eşim,   dünyadaki en kılıbık erkek değilmiş