13 Ekim 2011 Perşembe

geçen cuma,  nasıl da yorucuydu.     saat    12'den sonra,   tabanlarım şişmiş,  yere basarken ağrı veren iki yastık üzerinde yürüyor gibiydim .        mesaimin bitmesine epey olması ,    ağrıların şiddetini arttırıyordu sadece.     hiçbir zaman,    şunu da eleman yapsın diyen biri olmadığımdan,   onlarla omuz omuza çalışırım .  iş varsa yapılacak  düşüncesi,    sürünerek de olsa,   bitirmeye uğraşmama yol açar
( bak, bitiririm demiyorum)  belki de bu yüzden ,    çalışan kardeşlerimiz de     ellerinden geleni yaparlar, sağolsunlar.
ehh...   ama onlarda yaş,   20 'li -30'lu  ,  benimkine 10 yaş daha ekle.   sonuç;    ağrıyan boyun ve sırt , iki katı    şişmiş ayaklar..




uzattığım lafı toparlarsam,   işten geldiğimde ,    yere serilip orada uyuyacak durumdaydım.    yine de gönlümün pır pır eden minik köşesi,      sohbete gitmelisin diye çırpınıyordu.     şiş ayaklarımsa,    bu işe hiç de gönüllü değildi :(         erkekimin de işi vardı,   kim götürecekti iki adım yola ?     ama azmin elinden,  kim kurtulabilirki ? kurtulamadım.
geçenlerde,   bir  blogda görüp denediğim,  kahveli pastayı kapıp,  düştüm yola.   epeydir,    toplu ulaşım araçlarına   yüz vermediğimdendir ki,    kapının önünde kalıverdim bir an.     yürüsem iki adım,   lakin ayaklarım kazan kaldırmış ,   yeniçeri misali,   gitmez ki.       yere kök salmak üzereyken , ergenim geldi,   anne şu minibise bineceksin diye,   yol tarifledi de ,  harekete geçebildim.      minibüse dek,  mikron mikron adımlarla zar zor yürüyüp (aman ne ağlaştım bugün )   bindim de ,    ne kadar vereceğim ?    öff    dedim parayı uzattım,   nasılsa gerisini gönderir.

indiğimde ,    bahçenin en ucundaki blok olduğunu görünce, bir pöf daha koyverdim.       suzanın evine geldiğimde,    kendimi halının üzerine nasıl attığımı hatırlamıyorum .       on dakika sonra,      şeytanın işi yok,     çöktü mü bir gaflet üstüme.      bana bak dedim kendime,      bu kadar savaş verdin,     yaşlı kadınlar gibi uyuklayacakmısın  ?
çimdiği bastım ,  milletin göremeyeceği tek yere ;     inim inim inleyen, gariban ayaklarıma.   kaynanamın deyimiyle;    gözlerim perridek açılıverdi. sonra uyku felan kalmadı. yeme içme faslı  her zamanki ihtişamıyla oldu.çareyi  eve kadar yürümekte bulduk.
midem adeta şen bir dul gibi rahatlarken , ayaklarım sizlere ömür..

görsel

6 yorum:

Unknown dedi ki...

Bo kadar yoğunluğu yaşamak her babayiğidin harcı değil.Tebrikler Neval...Şahsen ben o yorgunluğun üzerine o yolu göze alıp gidemezdim!..

nabrut fıdıllıoğlu dedi ki...

Allah kabul etsin

kpsszede dedi ki...

dediğin gibi,azim meselesi işte,ben o kdr azimli değilim açıkcası ama olmak isterdim...ama ne güzel,hem
sohbetten nasiplenmişsin,hem ikramlardan:)

neval dedi ki...

NEŞE; koşturdukça enerji doluyorum sanki,neşecim.lakin ayaklarım memnun değiller bu işten

NABRUT; ecmain.

KPSSZEDE, böyledir yay burcu,aklına taktımı yapmalı muhakkak

New York'tan dedi ki...

Ne guzel , Allah kabul etsin,bugun bende boyle bir ortamdaydim, oglum uslu durdu rahar rahat dinledim :)

neval dedi ki...

ŞEYMA;Amin sevgili kardeşim,umarım şu fani dünyada sık sık böyle toplantılara gitmek nasip olur :)