20 Eylül 2011 Salı

dün gece köyden dönerken,    sağa kıvrılan    silivri tabelası, nerelere  götürdü bilseniz...
dayımın oğlu ,  harun abinin arabasıyla    bir köy dönüşü,    ilk ve son defa     sapmıştık oraya.

çocukken,   babam  meraklı olmadığından belki de,    hiç arabamız olmadı.      biz her gezmeye,   taksiyle giderdik.    2 saat uzaklıktaki köye bile.     tarifeler vardı  o zaman ,  taksimetreler değil.       sabahtan köye gider,     şoförü de    dönüşe kadar ağırlar,    hep beraber düşerdik yola.     tek şansımız,   trafik sıkışıklığı diye bir kavramın olmamasıydı .




o sağa kıvrılışımız,    yabancısı olduğum    dünyaya götürdü bizi;    harun abinin silivrideki yazlığına.     yengem misafirci,   güzelce ağırladı bizi.         yabancı dünya, çünkü ;   denizle aramızdaki ilişki,     bir kaç yılda bir dayımın ,   kumburgazdaki yazlığında bir hafta kalmamız.
o zamanlar,     nasıl da temizdi  istanbulun kıyıları;     kumburgazda ,    silivride masmavi ve    dipteki kumları ve kaçışan balıkları,  görecek kadar berrak.     sabahtan akşama dek ,   denizde kumda kaçışır,   tadını biz çıkarırdık.     şimdi,    o kadar bile zevk almıyorum denizden.     burada esas nokta ,  sık gitmek herhalde..

daha sonraları ,   genç kızken  komşumuz nurten teyzelerin,    kamilobadaki yazlığına gitmelerimiz, oldu bir kaç sefer.    yine tertemiz denize ve kuma.      gençlerin beraber gezmesi,    aile baskısından uzakta,    ilk defa yaşadığım özgürlüklerden biriydi.     daha sonraki deniz gezilerim   bahsettiğim gibi,    adadaki yazlığa oldu. orası ayrı alemdi;    belki de kıyılar yosunlu olduğundan,   sandalla açılıyorduk,     güneş koruyucusundan bihaber,    ilk gün ıstakoz gibi olup,   acı çekiyorduk.




bir sene de , annemin romatizma ağrılarından dolayı, şarköye gitmişliğimiz vardır.    tam bir güvenle babam, kalacağımız yeri bulmayı,   rahmetli dayıma bıraktı ,ilk ve son kez.      iki aile,bir evin   bir oda ve bir mutfağına sığdık.     mutfak,çünkü babam mutfakta şezlongda yattı ,  dayıma söylene söylene.    şarköy o zaman moda,  pansiyon az zaten.      yer bulamamıştık.     evin önü    plaj olmasına rağmen,    sabah araba tutup,   beş on km uzakta,    kimsenin olmadığı yerlere giderdik,   rahat edebilmek için.      güneşlenirken,    keçilerin geçtiği bir yerdi.      denizine laf yoktu;    pımpırıl ve bizim gibi,   acemilerin tercih   ettiği gibi sığ.    babam şemsiye gölgesinden  hiç çıkmaz,     yine de en fazla haşlanan olurdu.

yengemi hala hatırlıyorum,    uzun pijaması ve takkesiyle,    bizden az uzakta güneşlenir ,    ara ara denizde yürürdü.    öyle diyorum , çünkü yüzemezdi.     aslında hiç sevmezdim onu,   annem ve teyzelerime   hep canlarını yakıp boyunlarını bükecek şeyler söylerdi.     ne düşündüysem,  iyilik edesim geldi,    gel seni yüzdüreyim dedim .     suda onu bir-iki döndürmüştüm ki,   suya düşen annemin çığlığıyla bırakıp, kadını aneye doğru koşmaya başlamışım,  farkında değilim.     benim arkamdan bu, bacak kadar suda batıp çıkmış,   az su yutmuş,ayağa kalkana dek.         o oldu,ondan sonra herkese,    beni boğacaktı diye anlattı senelerce.
oğulları yan yan baktı bana.

             

üniversiteye başladığım yıl ,    ilk sataşmasında ağzının payını aldı yengem,  sadece bu  kime benzemiş böyle  lafı çıktı ağzından .     hiç affetmedi beni.     oğullarıyla iyiydi aramız,     doldura doldura çocukları,  nefret ettirdi.      hala bir cemiyette karşılaşalım ,    düşman gibi bakıyorlar,   en az 25 yıl geçti oysa..    önceden deve kini deyip kızarken ,    şimdi  eğleniyorum sadece,   onlara sırtımı dönerken.     ağır bir yük olmalı ,   birine duyduğun nefreti,    bu kadar uzun süre devam ettirebilmek,   hem de bir hiç için .     acımalıyım aslında onlara.    belki bir gün ,   o aşamaya da gelirim,bilinmez.

bakarmısınız ,   bir silivri tabelası nerelere aldı götürdü   ?      ömür  kanatlanmış uçuyor,    bugüne dönmem lazım hemen .  
acil bir avm turlaması mı yapsam ,  acaba ?

görseller

8 yorum:

Şerife dedi ki...

hemen hemen aynı kareleri yaşar gibi oldum bizdeki fark ise babam arabası hiç eksik olmadı ama gezmekten hiç hoşlanmazdı :)
ama insan geriye baktığında geçmişi çok özlüyor herşey değerini geçmişe göre çok çabuk yitiriyor

neslinameblog.blogspot.com dedi ki...

Senin yazilarin hep beni eskilere götürüyor... Yine cok güzel yazmissin...

Aynur dedi ki...

Nevalciğim selam canım
rahmetli babacığım gezmeyi çok sever ve her yaz bir tatile götürürdü gezerdik Allah razı olsun çok güzel yerler gezdirdi bize İstanbula evlenip gittim orada da yazları iki haftada bir kumburgaza giderdik cümbül cemaat eltilerimle falan güzeldi eski günler ama benim için şimdiki günler de güzel Rabbime sonsuz şükürler olsun
Kız bacım yengeni niye boğmaya kalktın :)))
sevgilerimle

Adsız dedi ki...

döktürmüşün yine bacım,aslında bu nefretler degilmi bizi insan yapan:)))
olsun yapsın herkes kendine yapar bacım sevgilerimle öpüyorum.

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

ahh şu yaralar :(
nerden kanarsa orası acıyor :((

artık dönme geriye...
böyle güzelsin..

sevgiyle.

neval dedi ki...

ŞERİFE;kapıda duran arabayı napayım bacım?
geçmiş daha güzeldi sanıyorum ki:(

NESLİNAME;ne kadar zarifsin ,sağolasın.geçmişten yakamı kurtarabildiğim zamanlarda bugünümü yazabiliyorum:)

AYNUR; babanın geleneğini eşin devam ettiriyor o zaman :)
bu seneki gezme anılarını bekliyoruz hala
yengeme gıcıktım ,boğayım kurtulayım dedim :)

SELİNKA,haklısın bacım

BİR DUT MASALI; galiba yerine daha güzellerini koyduğum an eskiyi bırakacağım
umuyorum yani.

Unknown dedi ki...

ne mutlu bana ki hayatımda yıllarca nefret edeceğim birisi olmadı..En güzel duygu sevgi,en yüce duygu sevgi....
Sevgiler..

neval dedi ki...

NEŞE; hakkaten ne mutlu bu zehirli duyguyu tatmadığına :)